Huh.
İlk yazılı haftasını atlattım.Genel olarak beklediğimden iyi geçti hepsi.Bu sefer geçen yıla kıyasla daha rahattım ve pozitif kalabilmeyi becerdim.Sürekli kendimi kötüye hazırlamanın aptalca olduğunu fark ettim çünkü aslında sürekli kötüye hazırlanarak kötüyü çağırıyormuşum...nys...
Hafta sonlarını gerçekten çok seviyorum.Okulun olmaması bir kenara kafam özellikle Cumartesi günü nasıl rahatlıyor anlatamam.Hem önceki gün istediğim saatte uyumuş hem de tüm günü kendime ayırabiliyor oluyorum.
Mesela bugün hem ders çalıştım hem dizimin kalan bölümlerini izleyip ilk sezonu bitirdim (Sense8-mutlaka izleyin!!!) hem de şuan bir film izlemeye hazırlanabiliyorum.Haftaiçi okul-ev okul-ev yapan biri için bu bir HOBİDİR.İNANILMAZDIR.MUTLULUKTUR.
Hafta sonlarını sevmemdeki bir diğer sebep ise genel olarak evdeyim.Neden bilmiyorum ama bu aralar acayip kasıyorum kendimi dışarda.Sanki hiçbir şey artık bana uyumlu gelmiyor gibi.Giydiklerim,yazdıklarım,konuşmalarım beni yansıtmıyor gibi.Özgüvensizlik mi denir buna bilmiyorum.Örneğin içimde iki kişi var gibi hissediyorum.Bu karakter açısından değil yani yine aynı Anıl tek ruh ama kişiler farklı.Çok fazla zıt şeyi çok sevdiğimi gördüm.En basitinden bazen aşırı derece pozitif oluyorum ama ertesi gün aynı şekilde realist olmayı savunuyorum ve ikisine de gerçek anlamda inanıyorum.Sonra yine en en basitinden bir gün Instagram konseptimden nefret ediyorum ertesi gün ''bu beni yansıtıyor'' diyorum.Ergenlik galiba yine ama bilemiyorum.Bu seferki farklı sanki: bu sefer bunun farkına üzülerek varmadım,sanki uzaktan bir göz olarak kendimi görmeye başladım.
Ve belki yukarıdaki paragraftaki fikirlerim yarın sabah çok saçma gelecek.''Bu beni yansıtmayan bir yazı'' diyeceğim..Bilmiyorum..ya da içimdeki diğer Anıl bilmiyor..ya da öbürkü..
Bu hafta Veda diye bir film izledik okulda.Baya popülermiş zaten,Atatürk'ün hayatı anlatılıyor.Fikriye Hanım'a delicesine üzüldüm.Atatürk'ün hayatında böyle bir trajedinin olduğunu bilmiyordum.Hoop ordan günümüze dönerek bir şey söylemek istiyorum.Bence ilişkilerde eğer ortada kıskançlık,üçüncü kişi diye muhabbetler varsa suçlu o üçüncü kişi veya kıskandığınız kişi değildir.Suçlu tam olarak sevdiğiniz kişidir.İsterse dünya mükemmel aldatıcı ve aşırı kötü olsun ki öyle,sizin yanınızda buna rağmen durabiliyorsa ''seviyordur.'' Haksız mıyım?
Pof...
Ha bir de aslında bu haftanın bombası çok farklı.Yeni yasa tasarısı falan...bir şey söylimi cidden hiçbir şeye şaşırmıyorum.O kadar normal geliyor ki bunu söyleyebilen insanlar(varlıklar),o kadar yani.Bu dönemde yaşamayı gerçekten dilemezdim.Şöyle 80'lerde falan genç olmak o kadar cazip duruyor ki.. filmler,kıyafetler,insanların modernliği,kibar kibar pozları.Yaşamadan özlüyorum o dönemleri,ilginç bir his.
Neyse, hafta sonumun müko rutinini tamamlamak adına şimdi bulduğum filmi izliyeceğim adı ''The Breakfast Club'' 85 yapımı.Aslında adını çokça duymuştum ama izlemeye üşendiğim zamanlara denk gelmişti.
Şimdi tam film izleme kıvamında her şey; sıcak bir fincan çay,karışık bir kafa ve cevap aranan içsel problemler.
ÇAV.
Abimle o gitmeden bir gün önce Annemin favori kahvecisine gitmiştik.
Şuan okuduğum kitap: Harry Potter ve Lanetli Çocuk
(Beklediğimden iyi ilerliyor.)
03.05.2015 Bahar Şenliğinden kalan bir fotoğraf.
O bitkiler şuan anı defterimde.
:')
#tb
Ergenlikte çok olur öyle iniş çıkışlar merak etme Anıl zamanla sabitlenecek değerlerin. Şu an kendini arıyorsun.
YanıtlaSilAma asıl yazmak istediğim başkaydı. Bu sayfaya ne zaman gelsem, içim sıkılmış da olsa, sen sıkıntını da anlatıyor olsan hep bir ferahlık, tazelik hissediyorum. Yani sanki fona tazelik, ferahlık işlenmiş. Naneli sakız gibi aynı.
''Kendini aramak'' düşünmedim değil aslında.
SilKalemini,yaşam felsefelerini ve kendini sevdiğim birinden bunları duymak yüzümde kocaman bir gülümseme oluşturuyor her defasında.Sayfalarımız konusunda hissettiğimiz duygular tamamen aynı; bu da cabası :')
''naneli sakız'' benzetmesi bu zamana kadar duyduğum en akılda kalıcı iltifattı!Unutmayacağım xoxox