Blog 200k okunmayı geçmiş! Film ve kitap güncellemelerimi yaparken bunu görüp içime bir yazma isteği düştü. Önce profeminist pencerede yazmak istediğim yazının devamını getiriyim dedim olmadı. Ben de döndüm yeniden yuvaya...
Uzun süredir kalem oynatmıyorum. Şubatın başlarında yazdığım hikayenin devamını güzel bir şekilde getirdim. Şöyle baştan bir okudum da hiç fena değil. Bakın bunu diyebilmek bile fazlasıyla önemli. Ne olursa olsun isterse berbat, tamamlamak istiyorum. Yaratıcı işleri yaparken temel kural bu olmalı: Tamamlamak. Ortaya ne çıkacağını düşünmeden devam etmek. Çünkü her bir şeyi tamamlamadan ilerledikçe aklının bir köşesi o kurguda takılı kalıyor. Yeni kurguya o tamamlanmamış şey rahatsız edici bir şekilde yansıyor. Ben en azından buna karşı koyamıyorum. Aklıma koydum blog kısacası, o hikayeler tamamlanacak. ''Hikayeler'' biraz spoiler olmuş olabilir ayrıca :)
Bu tamamlanmamışla devam etmek bana yaşam hakkında da bir şeyler düşündürdü. Hikaye için kurgu tamamlama olan şey yaşam için ''döngü'' olarak düşünülebilir. Gerçekten düşününce öyle değil mi? Yaşamın her dönemi bir döngüden ibaret. Yaşadığın her neyse ve kaç yaşındaysan bu hemen hemen herkesin yaşayabileceği yaş getirilerinden ibaret. Fakat belirleyici olan şey sana ait olan faktörler. Günün sonunda sana ait olan faktörler ve benliğine dönüyorsun. Anlaşılmadıysa somutlaştırayım: Ergenlik dönemi bir döngü. Bu döngünün tamamlandığı süreçte kendimize dönüp kilidi vuramadığımızda o süreçte yaşananlar kaç yaşına gelirsek gelelim hayatımızın orta yerinde yansıyor. Vaktinde tamamlanmamış döngüler birleşerek bir tamamlanmamışlığın getirdiği suçluluk hissini ruhumuza düşürüyor. Bunu düşününce o duyguya sahip olduğumu hissettim blog. Belki çevresel faktörlerimden değil ama kendi karakterimden dolayı ben bu sağlıklı büyüme durumunu gerçekleştiremiyor olabilirim. Bu psikolojik bir tanı değil elbet sadece düşünce. Yalnız bu farkındalığın işe de yarayacağını düşünüyorum. Size travma gelen yaş aralığını yarım kalmış kopuk bir halka olarak hayal edin. O kopuk kısmı ne düzeltirdi? (Geçmişi değiştirme gibi süper gücümüz olmadığını hayal ederek düşünün) Bakın bu soru aklıma yeni geldi, kendimde bir yanıt arayacağım.
(''Ehliyet alma yaşları'' döngüsünü bitirmek için ilk adımı geçtim, direksiyon dersleri için bekliyorum. Haber edeyim dedim, unutmuşum :))
Bir (1) yıldır evdeyiz farkında mısınız? Tam bir yıldır günümüzün, haftalarımızın ve aylarımızın çoğu evde geçiyor. İlk karantinada kendimizi güvende ve huzurlu hissederken şu an süreç başkalaştı. Hayat dışarıda devam ediyor ama sen içerdesin. Kendine odaklanma şansın ''online''lık çılgınlığıyla elinden alınıyor. Her zaman müsait olman gereken, düzen baskısı altında hissettiğin bir yaşam formu evrimi geldi. Neydim değil ne olacağım nasıl geldi vurdu hakikaten ama. Bundan iki yıl önce maskeli yaşam deseler ihtimal vermezdik. Filmvari olabilecek her şey de sanat gibi yaşamın bir izdüşümü demek ki. Eyvah, o zaman sırada zombi istilası olabilir. (Bu konuda bayağı tecrübeliyim kulağıma heyecanlı bile geliyor -masaya üç kere tıklatma-)
İnsan hakları hukukunda geliştim blog. Hem bu ülke bunu bana mecbur etti hem de takip ettiğim eğitim ve yazılarla bunu gerçekleştirdim. Saha her zaman daha zorludur elbet ama püf noktaları edindiğimi söyleyebilirim. Bölüme girerken de idealim hep bu şekildeydi. Özellikle lgbti+ ve kadın hakları konusunda hak savunuculuğu yapmak istiyordum. Bunu yapabilmeye yaklaşmak düşününce güçlü hissettiriyor. Elimizde hala mekanizmalar var. Kendimizi savunabilecek kadar güçlüyüz. Emin olun yalnız da değiliz. Gündeme atıf yapıyorum bence anladın. Haberleri tekrarlayıp monoton bir cumartesi akşamı tadınız kaçsın istemiyorum. Gerçekleşecek blog. Bir gün dünya nasıl covidle bambaşka olduysa insanca yaşama taleplerinin gücüyle de bambaşka hale gelecek. Bu da diktacıların, kötülerin ve patriyarkanın covid gibi korkusu olacak :)
Annemle Broadchurch adlı bir İngiliz dizisini bitirdik. Dünyanın her bucağının kadınlar ve çocuklar için nasıl yaşanılmaz hale getirilmeye çalışıldığına dair fikir sahibi oldurup sinirlerinizi hoplatabilecek tarzda bir dizi. Gerim gerim geriliyorsunuz, heyecanlanıyorsunuz fakat tüm bunlar gayet sakin bir atmosfer içinde gerçekleşiyor. Olivia Colman etkisi de var tabi, annem çok sevmese de ben bu kadının oyunculuğuna bayılıyorum. Bakın bu İngiltere cidden çok garip bir yer. Aslında hiç hayal edilen gibi değil. TERF tartışmaları da en şiddetli şekilde orada başladı, oysa bir yandan mahkemede İncil öpüyorlar, muhafazakar damarları güçlü...Ben Fransız wannabeliğinden devam etmeyi tercih ediyorum :'D
TERF de demişken konuşmadan geçemeyeceğim. Tartışmaları twitter hesabımdan sıkı bir şekilde takip edip fikirlerimi de beyan ediyorum (korka korka) Nasıl kan davasına dönüştü bu konu anlamış değilim. Fuhuş karşıtı kadınların Fransada-İspanyada uğradığı saldırılara, yani bildiğiniz fiziksel saldırdılar, veya TERF atfedilen kadınların maruz kaldığı mimleme çalışmalarına hiddetle karşıyım. 8 Martta feminist dediğiniz kişiler aleyhine pankart açmak sizi dümdüz bir kadın düşmanı yapar, lamı cimi yok. Diğer yandan sayısını kadın düşmanlığı yapan aktivistlere oranla daha az gördüğüm bir grup feminist kadının bazı ifadelerinden de oldukça rahatsız oldum, birkaçını takipten çıktım. Yalnız bu ifadelerin rahatsız ediciliği alelade bir erkeğin her gün kurduğu cümlelerin yanında hiçbir şey. Ben bu tip olaylarda kimin dediğini ve diyenin fiili etkilik derecesini de göz önünde bulunduruyorum. Mantıksızlık, ideolojik tartışmalarda en büyük çıkmaz, somut değerlendirmelere ihtiyacımız var. LGBTİQ+ ve Kadın hareketinin tek bir ortak düşmanı varken kocaman bir cephe savaşı açılması öylesine gereksiz bir enerji tüketimi ki...Saflarımız böyle dağıldıkça gelen şiddetin etkisi balyoz gibi hissedilecek. Yalnız bir gerçeklik var ki o da feminizmin artık kuir hegemonyasında olduğu. Bunu Feminist gece yürüyüşünden apaçık görebiliriz. Zannımca da feminizm bütün ezilenlerin anası olması gerekir gibi bir yükümlülüğü yok. Feminizm kadınlar için kadınların kurtuluşudur. Kadınlar kazanımlarını kayıplar vererek, acılar çekerek kazandı. Bu Pride'ımız için de geçerli. Örneğin eşcinseller de kendi özgürlüklerini almadan gidip heteroseksüellerinin falanca derdini savunmak zorunda bırakılamaz. Olabildiğince basit ve temkinli konuştum farkındaysanız, anlaşıldı umarım. Eğer tartışmalara çok uzaksanız twitter arama kısmına ''TERF'' yazmanız yeterli; kolay gelsin.
***
Akşam üzeri yukardakileri yazıp bırakmışım.
Günler de saatler de çok hızlı geçiyor. Hele hafta sonları herhangi faydalı bir aktivite yapamadan 15 saniye içinde bitiyor gibi. Bu takıklığım yüzünden saat kullanmasam mı diye bir fikir düştü aklıma. Sadece hafta sonunu saatsiz geçirmek en azından. Gerekli bir şey olursa sadece ona bakma izni olsun. (Tembelim ben galiba blog, kendime yol yapıyorum. *Anyway :')
Doğum günüme az kaldı. 21 Yaşına gireceğim. Eğer lisenin başında hatta 18 yaşında falan olsaydım bu yaşlarımı o kadar başka hayal ediyor olurdum ki...Şu ankiyle alakam yok o hayallerimdeki kişinin. Bu yıl biraz daha heyecanlı ve sürprizli geçsin diye evde bir şeyler yapmaya çalışacağız, kızlar da gelecek. AVM'de parti malzemesi satan bir mekan vardı gidip oradan fikir alacağım. Öyle işte blog. Karantina başlarken 19 yaşındaydım 5 Nisanda 21'e gireceğim. Nasıl gençlik ama(!)
Burada sonlandırayım. Nisan başında tekrar uğrarım diye planlıyorum.
Kendinize iyi davranın!
çav.
p.s yazı dilim paslandıysa affola.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder