11 Aralık 2020 Cuma

Rutinler, Yılbaşı Hazırlığı ve Politik Serzenişler ☕

 Bu sefer arayı açmadım! :) 

Cuma günlerini seviyorum. Online eğitim de olsa tatilin hala bir anlamı var. Mental olarak çok yoğun ve yorucu geçiyor haftaiçleri. Online olmak insanı ekstra çalışmak zorunda bırakıyor. Anlayamadığın bir şeyin notunu alamıyorsun, uyku saatleri çok daha bozuk çünkü bedenen yorulmuyorsun, dümdüz oturmak ve bir şeyleri anlamak için dinlemek de daha zor ve bazı hocalar kamera bile açmadığı için öyle boşluğa bakarak yazı yazmaya çalışıyoruz. İşler karışık yani. Yine de bu hafta bayağı bir toparladım. Geceleri çalışmak özellikle rutinim oldu. ''Study with me'' tarzında bir video açıp o şekilde çalışınca aşırı keyifli oluyor deneyin. Kütüphanedeymişsiniz gibi bir his sizi çalışmak zorunda hissettiriyor.


aşırı doğal uğraşılmamış bir studyblr fotoğrafı nerede eskiler 

*kahveleri artık moka potla yapmaya başladım, çok daha leziz; bir yazıda bilgilerimi aktarırım :)

Bu sene yılbaşı ağacını kuramıyorum blog. Gece asla rahat vermedi. Üzerine atlayıp duruyor birkaç kez devirdi. En son düzeltmek isterken de kırdım öyle kaldı. Sonra yeşil uzun dal ve beyaz dal sipariş ettim. Pencereye bir şeyler yapmaya çalıştım, pek olmadı ama olması için olsun dedim zaten. Sonra onun ışığını tamir etmeye çalışırken suratıma bum diye bir şey patladı, kıvılcımlar çıktı. Kesip attım direkt. Anlayacağın yılbaşı süsleme olayını canım pahasına falan yapıyorum. Alacak ve gelecek birkaç şey daha var. Yılbaşılı bir yazı olursa son hallerini oraya eklerim, umarım başarırım blog! :'''''''

Son günlerde gündem yine karışık. Bu ülkede olmak hiçbirimizin mental sağlığı için iyi değil blog. Öfkeleniyorum. Hiçbir şey olmasa bile kendi hayatımda, bir haber düşüyor önüme: Bir yurttaş eline 'iş ve aş' yazıp intihar etmiş...Hadi bakalım hayatına normal bir şekilde devam et. Olmuyor. Nereye kadar gidebilir ki bunca şey? Bu adaletsizliklerin bir sonu gelecek mi? İnsanlardan daha ne kadar suspus olması bekleniyor? Ben artık halkı da herhangi bir şey için suçlamıyorum, suçlamak istemiyorum. Ekmek önemli bir mesele. Yurttaşlar aç bırakılıyor, aç kalan bir insanın ilk önceliği çocuğunu,eşini doyurmayı amaçlamak oluyor. Durup da haksızlıkla mücadele edeyim diyemiyor. Diyenler var mıdır? Elbet. Ama kimsenin bunun ahlaki sorumluluğa sahip olduğunu artık düşünmüyorum. Sorumlu görmek için gözümüzü biraz yukarı kaldırıp üst kesimlere bakmalıyız. Üzerine düşeni yapması gerekenlerden hesap sormalıyız. Her şey sınıfsal diye boşuna denmemiş...aynen öyle blog, her şey sınıfsal. Her şeyin bir sonu olur ama değil mi? Yalnız bu her şeyin sonu her zaman iyiye değişim demek de olmuyor. Bazen son sadece bir 'son' da olabilir. Biz yine de umudumuzu koruyalım. Günün sonunda insanın vicdanının rahat olması ve onurlu bir hayat sürdürüyor oluşu her şeyden değerli. Öfkemiz hep diri kalsın, enerjimizi saklayalım :)

''Halkın seçtikleri zapt edilmesi gereken bir boğaymış gibi, fatihler üzerinde tüm halara sahip oldukları bir avmış gibi, verasetle gelenler de böyle olması çok doğalmış gibi davranıyorlar halka.'' (Gönüllük Kulluk Üzerine Söylev - Etienne de La Boétie)

Profeminist Pencerede yukarıdaki konularda yazmak istiyorum aslında ama tam olarak yetkin olduğumu da henüz hissetmiyorum. Emin olmadığım işlere de bulaşasım gelmiyor blog. Biz bize konuşmayı tercih ediyorum. Daha önceleri de yaptığım gibi. Yine de benim işlerim belli olmaz laps diye size buradan haber verip oraya davet edebilirim :'D

''Kalifat'' diye bir netflix dizisi izledim. İlk kez IŞİD zulmü altında yaşamın nasıl bir şey olduğunu anlatan bir iş çıkarmışlar. Çağdaş Ortadoğu adlı dersimin de ödev konusu olduğu için atlayıp bir solukta bitirdim. Dizi, İsveçten örgüte katılan bir kadının kurtuluş hikayesi ve yanı sıra İsveçteki gençlerin nasıl radikal islama süreklendiğini anlatıyor. Konu güzel, işleyiş sürükleyici vs. de bana Avrupa'nın bazı tavırları fena halde iki yüzlü geliyor. Bugün İran'da, Ortadoğunun neredeyse her ülkesinde insanları her gün tehdit eden bir IŞİD zihniyeti yok mu? (bizim ülkemiz dahil) Her gün kadınların ve lgbti+ların yaşam hakları tehlikede değil mi? Öyle. Aksini kimse iddia edemez. Fakat onlar nedense radikal islam olayına bir marjinal fikirmiş gibi yaklaşıyor. Kendi içlerindeki faşistlere gelince ise direkt yasaklayıp yok etme politikası izliyorlar. Ne farkları var? Bir tanesi bizi daha fazla öldürüyor diye daha mı zararsız? Dizide de IŞİD'e yaklaşım bana böyle geldi. Korkunç bir dini terör örgütüne bakışları onları ''onarmaya çalışmak'' gibi son derece nafile bir noktadan ilerliyor. Bu olay başörtüsü zorunluluğuna ''kültür'' diye bakmakla aynı. Hayır efendim hiçbir kültür temel insan haklarını sınırlayamaz. Kişinin beden bütünlüğü üzerinde kişiden daha fazla söz hakkı sahibi olamaz. Ama ''batı'' dedikleri ülkeler ve insanlar doğu söz konusu olduğunda bazı şeyleri böyle görmekte ısrarcı. Bu fena halde bir ''white'' bakış açısı. İzlerken rahatsız oldum.

Günler evde geçerken içime bir ''her şeyi kaçırıyorum'' hissi düşüverdi bu aralar onu def etmekle de meşgulüm. Örneğin yurt dışına gitme işi gittikçe hem ekonomik hem sağlık koşulları dolayısıyla zorlaşıyor. Halbuki ne planlar yapardık lisenin başlarında her normal çocuk gibi. Sonra nerede-nasıl yaşadığımızı daha sert yollardan anlamaya başladık. Bu yaz için programalar araştırıyorum sözün kısası. Almanya istiyorum. İngiltere hayalden bile ötesi oldu. Sterlin için ev satmak lazım blog. Öyle. Henüz aklıma yatan bir şey yok zaten. İstediğim yaz okulu tarzı 1 aylık bir eğitim. Eğer Almanya'da İng. eğitim alabileceğim bir program bulabilirsem tadından yenmez. Çünkü bir ayda Almancadan çok da bir şey çıkmayacağı aşikar. Gerçi aile yanı olayları falan bir yılmış gibi level atlatabilir. Bu da aklımız bir köşesinde kalsın, bana bilindik siteler dışında program sunan siteler varsa önerebilirsiniz. İlla eğitimle de olmak zorunda değil, work and travel tarzı da olabilir. Önerilerinize sonuna kadar açığım!!!

Paylaşacaklarım bu kadarla kalsın blog.


Kendinize iyi davranın ♥

çav.