30 Ocak 2020 Perşembe

Assassination Nation 🔪 // Film



Naftalin kokan dönem filmlerinden sonra bugüne ışınlanıyoruz :) Bu tarz olaylı hatta bazen saçma sapan konuları olan gençlik filmlerini de oldukça seviyorum.Yalnız bu birçok gençlik filminden özellikle kurgusu açısından oldukça farklıydı.Vermek istediği mesajlarsa resmen günümüz dünyasını ifşa eder nitelikte!

Fotoğraftakiler başrollerimiz olan Salem'de yaşan dört yakın kız arkadaş.Klasik bir Amerikan gençlik filmi gibi başlayan filmin gidişatı okul müdürlerinin gizli görüntülerini ifşalayan bir hacker'ın ortaya çıkmasıyla değişecektir.Artık kimsenin özel görüntüleri güvende değildir,bir sonraki müdür de aynı şekilde ifşalanır ve daha sonra bütün öğrencilerin özel görüntüleri,mesajlaşmaları bir anda o hacker tarafından ortaya çıkarılır.Herkes birbiriyle hesaplaşmaya başlar.Polis bu konuda yetersiz kaldığından Salem halkı eline silah alarak sokağa dökülür ve o hacker'ın peşine düşer.

Lily de ifşalanan kurbanlardan biridir.Bakıcılık yaptığı evdeki adamla olan özel görüşmeleri,fotoğrafları bir bir ortaya çıkar.Bütün şehir tarafından iğrenç suçlamalara maruz kalır.Fiziksel ve psikolojik şiddete uğrar,ailesi de öğrenince evden atılır.Bunların başına geldiği yetmiyormuş gibi bir de bir tane nerd'ün onun evinden ip girişi yapıldığını söylemesiyle bu iş de üstüne kalır.

Bunu duyan Salem çetelerinin yeni hedefi fotoğraftaki dört kızdır.Tabii bizimkilerin de eli armut toplamayacaktır :)



Film aslında bize dolaylı bir şekilde dünyada bitmek tükenmek bilmeyen seksizmi,homofobiyi ve transfobiyi anlatıyor.Örneğin translar konusundaki iki yüzlülüğü Bex ve Diamond'ın ilişkisinden,seksizmi ve psikolojik şiddeti ise Lily-Mark ilişkisinden gözlemliyoruz.Filmi bu noktada takdir ettim çünkü salt bir şekilde biyolojik kadınlardan yola çıkarak değil trans kapsayıcı bir şekilde feminizmden bahsetmiş yani olması gerektiği gibi...

Hepimizin yüzündeki maskeler de sorgulanıyor.Kapalı kapılar ardında büründüğümüz kimlikleri biri kapıyı açıp gösterdiğinde ayıplayan binler var.Bu noktada düşünmemiz gereken ''ayıp''ın ne olduğu ve o ayıbın neyden neye/kimden kime göre değiştiği.Film boyunca bu eğlenceli,aksiyonlu fakat yer yer sinir bozucu atmosferin içinde kendinizi sorgularken buluyorsunuz.

Kısaca;


Cinsiyetçiliğe,homofobiye,transfobiye,ırkçılığa ve diğer bütün nefret tabanlı insanlık suçlarına karşı bu fotoğraftan


Bu fotoğrafa nasıl dönüşüldüğünün filmi.

İyi Seyirler!

çav.





28 Ocak 2020 Salı

Vizeler,Ara Tatil,İzlediklerim ve Gündem ☕


Vizeler bitti,eve geldim.Lisedeyken üniversitelilere dair en özendiğim şey buydu.Bomboş bir aylarının olmalarını aşırı kıskanıyordum.Halbuki aile evine nasıl yorulmuş ve bitkin geliyormuşsun.Tam olarak öyle döndüm,öylece dinlenmek istiyorum.

Vizelerimizi üç haftaya yaydıkları için yeni yılın başlangıcı benim için full sınavlarla geçmiş oldu.Yıllık dersleri saymazsak kaldığım bir ders yok hepsini verip gelebildim.Yıllıkların ilk vizesi henüz açıklanmadı,asıl onları bekliyorum.Genel olarak iyi geçti ama daha iyi yapabileceğimi de biliyorum.Medeni sınavında olayların olduğu kağıtla cevapları yazacağımız kağıt farklıydı.Bir de tüm sınavlarımız için tükenmez kalem kullanma kuralı var.Malum ilk kez böyle bir şeyle karşılaşınca bir kal geldi.Üç kere okumuş olabilirim bir cümleyi.Yazmaya da korktum yanlış bir şey olur silemem diye.Atlattım bir şekilde,birkaç yerde bariz hatalar yapmışım.Ölmemiş biri hakkında lak diye mirasa atladım mesela...Bir yanda kanundaki maddeyi bulup tek elle onu tutarken böyle aptalca bir açıklama getirmeme hak verdim,son olsun diyelim.Diğer iki ana dersim iyiydi.Özellikle en zor denilen anayasa sınavım çok iyi geçti.Yalnız hoca bayağı kıt not veriyormuş.Kısa cevaplar istemesine rağmen cevap anahtarı kol kadardı.İşin özü kısa öz yazmak diye söylüyorlardı halbuki,göreceğiz bakalım.Sınavlara çalışırken bölüme daha fazla ait hissetmeye başladım.Kesinlikle keyif alıyorum ve hep zorlandığım zaman şunu düşünüyorum: Sen buna sınavdan bir not almak için değil gelecekteki mesleğin için çalışıyorsun.Bence de herkesin bakış açısı bu olmalı.Emin küçük adımlarla ilerlemek en mantıklısı her işte.Bu açıdan değiştiğimi görebiliyorum.Tam tersi her işe çok iyi başlar yarım bırakırdım.Şimdi adım atmadan önce elli kere düşünüp tartıyorum.

Neyse artık bir ay boyunca okul hakkında konuşmak istemiyorum valla.Şu bir dönem hayatımdam 4 ay değil resmen 4 yıl aldı...Ara tatilde pratik çözerim diye planladım.Bir de eskisi gibi kitap okumalara döndüm.Kitap yazıları da yazmayı çok özledim,filmler gibi onlara da ayrı başlıklar halinde başlayabilirim.Özellikle o tip yazıları okuyan fikir paylaşan kemik bir kitle oluyor,bayağı seviyorum sizi!

Ülke ve dünya gündeminde fena halde üzücü şeyler oluyor.Deprem,yangınlar,şimdi de virüs...Depremi aylarca yaşamış biri olarak girilen psikolojiyi çok iyi hissediyorum.Çaresizlik berbat bir his.Halbuki alınacak tedbirler alınsa,bizi koruyanlara karşı güvenimiz tam olsa hiç bu derece umutsuz da hissetmezdik.Depremden sonra konuşulanlar depremden daha korkunç ve umutsuzluk verici.Siyaset yapmak bu blogda en son isteğim şey ama etkisi azaltılabilecek felaketler yalnızca kadersel değil daha büyük oranda politiktir.Bunu her vatandaş bilinçlenip sindirmeli.Şu durumda bile halk ortak bir hakkı için tek ağız olamıyor.Bir şeylerin değişeceği yok ama umarım en azından bunun kırıntısına şahit oluruz.

***

Pazar günleri bunları yazıp bırakmışım.

Dün kızlarla buluştum.Klasik bir gün geçirdik,özlem giderdik.Çanakkaleyi özlemişim yine bayağı.O kordonda yürümenin,ara sokaklarının verdiği hissi başka hiçbir şehrin bana vereceğini sanmıyorum.Bu yaşanmışlıkla,ait hissetmekle ilgili bir şey olduğunu düşünüyorum.

Pazar günkü felaketlere dünyadan yenileri eklendi.Kobe'nin ölümü dahil olmak üzere...Cidden dünyanın çivisi çıkmış olabilir mi ya da her şey normal mi? Bir anlamda dünya her zaman böyle bir yerdi.Eski fotoğraflara bakıp iç çektiğimiz dönemlerde de türlü türlü sorunlar vardı ve eminim her nesil kendini en şanssız falan hissediyordu.Bizdeki dezavantaj aslında avantaj da olan internet.Dünya artık tek bir ülke gibi.Çindeki virüsten habersiz de olabilirdik ya da Fransadaki saldırıdan.Fakat artık etkileşim içindeyiz her salise.Bir anlamda iyi bir anlamda da gerçekten hassas kalpler için cehennem niteliğinde.Bu kadar kaosun içinden yükselişle çıkıldığı dönemlerde sağlam durabilmek için önce kendi psikolojimizi korumamız lazım.

Bu aralar deli gibi film izliyorum.Geçen gece Joker'i izledim annemlerle.Niye bu kadar geç kaldığımı sorarsanız tamamen ön yargımdan.Bir film aşşırı övülüp herkesin ağzında sakız olunca bende bir sıfır geride başlıyor.Yalnız öyle çizgi roman uyarlamaları gibi değildi.Son derece gerçekçi hatta bir hayli gerçekçi bir dünya var.V For Vandettadaki V karakteri gibi yeni bir ikon yapılmış Jokerden.Size bir şey de itiraf edeyim mi? Ben Joke-er şeklinde bir anlamı olduğunu bilmiyordum bu ismin.Türkçe teleffuz etmeye alışmışız ya...rezalet bir uyanıştı.Kaliteli bir yapımdı.Haksızlıkların artık göz göre göre yapılabildiği bir dünyada karşılığını bulup gişe rekorları kırması da şaşırtmadı,insanlar sanki bir kıvılcım bekliyor artık.

Bir de uzun zamandır izlemek istediğim Brideshead Revisited'ı izledim,yine Uğur Film üzerinden.Beklediğimin tam da karşılığını aldım.Oxford,dönem kıyafetleri,entrikalı fakat saçmalayan bir aşk hikayesi,o eski şatafatlı yaşamlar...Hiçbir konu olmadan bu ögeler için bile izlerdim ki senaryosu da oldukça dokunaklıydı.Ayrı bir yazı yazmayı düşündüğümden daha fazla bahsetmeyeyim en iyisi :)

Dediğim gibi kitap da okuyorum bu sıralar ama böyle eskisi gibi iştahlı bir şekilde.Çok özlemişim bu hissi.Heyecanlanıyorum yeni alacağım kitaplar için falan.Öyle yaşamaya bağlayan hisler ki bunlar,kaybettikten sonra hatırlamak gerçekten mutlu ediyor.Ahmet Erhan şiirlerine taktım bu sıralar mesela.Bir ara her gece uyumadan okuyordum.Şimdi kitabını almaya karar verdim ama elimdeki bir kitap bitmeden başka almak istemiyorum.Her yeni kitap için bitirmem gereken şey motivasyon gibi oluyor ve bu daha da tatlı.Birçok kitapçıya sordum hatta o en çok bilinene bile fakat nedense hiçbir yerde yok.Halbuki şöyle elime alıp bir bakmak güzel olacaktı.

Tatilin ilk günleri böyle geçiyor işte.Dinleniyorum,okuyorum,izliyorum ve geziyorum.Bir yandan da aslında iyileşmeye çalışıyorum,her anlamda.

Siz neler yapıyorsunuz? ''Mutlaka izle/dinle/oku!'' dediğiniz önerileriniz var mı? Zamanım varken hepsine açığım,beni az çok tanıyorsunuz bu yüzden size güveniyorum :)

Sevgiler.

Çav.


// Geleceğinin sana ihtiyacı var,geçmişinin yok. //




23 Ocak 2020 Perşembe

Aaah Belinda! // Film 🚿



Dün gece çok güzel ve özel bir yerli yapımı izledim hem de youtube üzerinden hd bir şekilde!

Müjde Arın başrolünde olduğu film 1986 yapımı.

Serap,bir tiyatro ekibinde oynayan;işine bağlı ve işini oldukça seven İstanbullu bir kadındır.Kendisine gelen ''Belinda'' isimli şampuan reklamını kabul etmesiyle hayatı bir gün içinde bambaşka bir hal alacaktır.Şampuan reklamının çekimi esnasında kocası rolünü oynayan adamla bir bakışmasından sonra kendini bir anda bambaşka bir hayatın içinde bulur.İsmi artık reklam filmindeki gibi Naciyedir.Çocukları vardır,evlidir ve bir bankada çalışmaktadır.Filmde Serap'ın bu durumun içinden çıkmaya çalışma mücadelesini izliyoruz.

Serap özgür bir şekilde yaşayıp ideallerinin peşinden,aşkının peşinden koşarken Naciye ise birçok hakkı elinden alınmış,arzularını ailesi için geri plana atmak zorunda kalmış bir kadındır.Serap'ın bu noktada bir anda Naciye'ye dönüşmesi biz izleyicide de büyük bir korku uyandırıyor.Halbuki aslında Naciye karakterini birçok filmde hatta günlük hayatın içinde bile görmekteyiz.Fakat onun yaşantısını Serapla arasındaki bariz farkla gördüğümüzde biz de bu durumda Naciye'nin yaşantısını katlanılmaz buluruz.İşte filmin bu noktadaki toplumsal eleştirisi oldukça zekice.

Daha aydın bir kesimi temsil eden Serap'ın bir anda kendini toplum realitisenin içinde bulması da bir anlamda gerçekliklerle yüzleşme gibi bir olay olur.Reklam filminde bile yaşarken onda korku uyandıran hayatın tam içinde olmak katlanılmaz bir durum.Müjde Ar mükemmel oyunculuğuyla bizde oyun içinde oyun oynayıp bu duyguları çok etkili bir şekilde hissettiriyor.Filmi bir tık üst seviyeye taşıyan da şüphesiz oyuncuların başarısı şüphesiz.


Filmin ilk sahnelerinde gördüğümüz maske de yaşanacakların habercisi olan bir metafor olarak kullanılmış olabilir.

Film çekim ve sanat yönetmenliği açısından tatmin edici olmasının yanı sıra aynı zamanda kurgu olarak da oldukça orijinal zaten en çok da senaryonun bu kendine haslığını sevdim.

Gerçekten bir gün gözümüzü açtığımızda o istemeden baktığımız bir hayatın içinde bulmak dehşet verici olurdu,izlerken istemediğim bir hayat tipinin içinde kendimi hayal edince gerilmeden de edemedim tam bir distopya örneği de oluşturulmuş olunuyor.



Yerli bir film olduğu için mutlaka izleyin diyorum! Böyle değerlerimiz daha çok bilinmeli,özellikle o dönemleri kaçırmış biz gençler tarafından :')

9 Ocak 2020 Perşembe

La Chinoise (Çinli Kız) // Film 🎎


Yeni yılda,eskisi gibi ayrı ayrı film incelemeleri yapmaya karar verdim.Geçen hafta izlediğim bu muazzam Godard filmiyle açılışı yapıyorum!

Godar'ı bilmeyenler hemen koşup ''Pierrot le Fou''dan başlayarak onun filmlerini izlemeye başlıyor! Kendine has bir yapısı var onun filmlerinin.Hani klişe bir deyimden çok uzak gerçekten kendine has.Filmin içinde sanki bir tiyatro var aynı zamanda politik söylemler onun yanında aşk ama aşk tam böyle Fransız yani biraz vahşi.Fransız filmlerini ve yaşadıkları aşkları vs. tam olarak böyle tanımlıyorum ben ''vahşi''.İlişkileri açık,tutkulu ve güçlü yalnız kısa etkili bir güç.

La Chinoise'yi de uzun zamandır arıyordum sonunda ''Uğur Film'' adlı birçok özel filmin bulunduğu sitede keşfettim.İlk başlarda bu ne anlatıyor gibi bir hayal kırıklığı yaşasam da Godard filmi olduğunu hatırlayıp izlemeye devam ettim.İlla bir yerde konuyu yakalayacağımı,zevk alacağımı biliyordum.Güzeller güzelleri Anna Karina'yı tanıdığım Pierrot le Fou'da da aynı şeyi yaşamıştım çünkü.Öyle de oldu.Film akışı normal filmler gibi kompozisyonumsu değil,daha farklı bir şekilde işleniyor.Dört farklı karakterin gözünden Marksisizm-Lenizm eleştrilerini izliyoruz,radikallik derecelerini ve bu duruma bakışlarını anlamaya çalışıyoruz.Bu dört gencin her biri birbirinden farklı.Biri daha kırsal kesimden gelen ve geçinmek için birçok işte çalışmak zorunda kalan bir kadın diğer genç kadın ise oldukça radikal ve komünizmi uygulamak adına terörizmin bile gerektiğini düşünüyor.Genç erkeklerden biri bu radikal kadını seviyor,diğer çocuk ise daha sonra bu gruptan ayrılacak daha ılımlı bir marksist.

Gençlerin yaz tatili için kiraladıkları ve ''Aden Arabistan'' adını verdikleri bu dairedeki geçirdikleri günleri izliyoruz.Kültür devrimi,bir devrim nasıl olmalı gibi konular hakkında tartışan Maocu gençler aynı zamanda dönemleri olan 68 Kuşağını da değerlendiriyorlar.

Bu film hakkında ilk izleniminiz bir propaganda olacağı yönünde olabilir fakat hiç de öyle değil diyebilirim.Evet,bu düşüncede olanların izleyince keyif alacağı ve kendi düşüncelerini bulacağı noktalar olabilir ama aynı zamanda bir karakterin bahsettiği mısırlıların kendi dillerini tanrı dili sanması hikayesi bir hayli de düşünmeye sevk edebilir.

Onun dışında filmde bahsedilen ve uzunca yer tutan ''Kültür'' eleştrileri de hiç bakmadığım bir bakış açısını kazandırdı bana.Aslında bu kültür dediğimiz birçok şeyin sınıfsal olduğu tek bir kültürün oluşmasının imkansızlığı bilhassa mantığıma yattı.Herkesin kültürü o sınıfa ait bir adetle gerçekleşiyor günün sonunda.Maocuların da aslında bu kültür devrimindeki amaçları bu düzleme yatırılmış.Tabii filmde bunun nasıl olacağı konusunda radikal fikirleri olan Marksist gençlerle aynı duyguları paylaşamıyorum.İşte filmin güzelliği burada.Özellikle Veronique karakteri sizin içinizde olan insani duygularınızı sorgulatıyor.Şiddet,değişim,devrim ve siyaset...her birinin sizin için olan anlamını keşfediyorsunuz bir bakıma.


Veronique

Grubumuzun yönetecisi Veronique.Film boyunca görüşleri en keskin olan 19 yaşında felsefe okuyan bir kadın öğrenci.Grup liderini bir kadın yapmasını da Godar'ın marksist akıma bir eleştrisi olabileceğini düşünmedim değil.


Yvonne

Evde aynı zamanda temizlikçi olarak görev yapan Yvonne.Bu karakterin aslında politikayla çok bir ilgisi yok.Veronique'un birkaç sahnede incelemek için eve aldığını anlayabiliyoruz aslında.Kırsal kesme yakın olan,halktan biri ve paraya ihtiyacı olduğunda hayat kadınlığı yapan biri olduğundan marksist söylemin bu tip kesimlere bakışını ve onlara göre marksizimi duymamızı sağlıyor.


Guillaume

Veronique ile birbirini seven karakterimiz.Fotoğraftaki bez parçasıyla yaptığı konuşma filmde aklımda kalan en güzel yerlerden biriydi.Söylemin nasıl güçlü olacağını,medyanın dikkatini çekmeyi ve asıl propagandanın ne olacağından bahsediyor.


Henri

Grup üyeleri arasında çok daha ılıman kalan ve revizyonist olmakla suçlanan,bir süre sonra da gruptan ayrılacak karakterimiz Henri.


Filmde yer yer kullanılan Vivaldi'nin eseri ortama büyük bir entelektüel hava katmış.Öyle nokta yerlerde kullanılıyor ki kendinizi o odanın içinde sigara tüttürüp Mao Devrimi hakkında tartışan,dersler gören gençlerden biri gibi hissediyorsunuz.




iyi

seyirler

.








4 Ocak 2020 Cumartesi

Uykunuzu Kaçıracak Korku/Gerilim Filmi Önerileri 🎬


Böyle başlıklı bir yazımın olmaması beni bayağı şaşırttı ve kollarımı sıvayıp ekranın başına oturdum.Korku ve gerilim türünün hastasıyım.Bu türden izlemediğim çok az iyi film kalmıştır.Bu yazıya gönül rahatlığıyla güvenebilirsiniz yani!




Terrifier

Film cadılar bayramı gecesi dışarı çıkan iki kız arkadaşın fotoğraftaki aşırı sevimsiz palyaço yüzünden dehşet içerisinde geçen bir gecesini anlatıyor.

Filmin gerilimi oldukça yüksek ve izlediğim filmler arasında karakterini en ürkünç bulduğum filmler arasında da başlarda sayabilirim.Özellikle duygu değişimlerinin aniliği,palyaço kostümü ve ne yapacağı belli olmayan bir tiplemeyi yansıtması gerçekten sizi de izlerken diken üstünde tutuyor.

Aynı karakterin ''All Hallows'Eve'' diye başka bir filmi daha var.O da son derece rahatsız ediciydi,hele hatırladığım kadarıyla o son sahnesi...Mümkünse tek başınıza izlemeyin :'


Haute Tension

Bu filmimiz yasaklanan filmler arasında.Konusu oldukça klişe bir konu olsa da işleyişi öylesine farklı ki siz düz kanlı manlı bir gerilim filmi izlediğinizi zannederken olay bambaşka psikolojik bir korkuya evriliveriyor.

İki arkadaş Alex ve Marien'in sınavlara çalışmak için ıssız bir bölgede olan Marien'in ailesinin evine gitmeleriyle peşi sıra gelen gerici ve bol kanlı olaylar başlıyor.Filmin en sevdiğim özelliği içinde hem gerilimi hem de korkuyu barındırıyor oluşu.Bence birçok korku veya gerilim bunu başarmada yetersiz oluyor fakat bu film ikisini de çok akıllı bir şekilde olayların içine yerleştirebilmiş.Yasaklanmasının sebebini de filmin sonuna doğru gerim gerim gerilmenizden anlayabiliyorsunuz.


Under the Shadow

Cağnım Fransız sinemasından sonra diğer bir cağnım olan İran sineması.Savaş başlı başlına korkunç bir olayken bunun etkisini mistik bir şekilde görüyoruz bu filmde.Savaş evlerinin çatısına düşen füzeyle anne ve kızı bambaşka bir varlıkla daha savaşmaya başlar.Filmde bu varlık bir metafor olarak öyle güzel işlenmiş ki özellikle bizim için hiçbiri uzak ihtimalleri olan şeyler gibi gözükmediğinden gerçekten bu ülkedeki gerçeklikleri bilerek yaşıyorsanız İranlıların içinde bulunduğu durumlar sizi de tekrar korkutmaya başlıyor.


Green Inferno

Siz de bir grup gencin bir yere gidince başlarına gelen korku dolu olayları izlemeyi seviyor musunuz? Her ne kadar saçma bile olsa? Ben bayılıyorum.Bu filmin konusu da bir grup gencin Amazon Ormanlarındaki faaliyetleri durdurmak için yola çıkmaları ve uçaklarının yerlilerin olduğu bir bölgede düşmesiyle başlıyor.İlkel insanlar zannımca oldukça korkutucu.Ritüelleri,bizden bambaşka olan gelenekleri vs.Bu grubun yaşamda kalma mücadelesini izlemek hem gerici hem de bir miktar aksiyon dolu olduğu için heyecanlı da oluyor.Boş bir zamanda izlenecek güzel bir film diyebilirim.


Wrong Turn Serisi

Bu seri ilk izlediğim gerilim filmi serisi.Film için fotoğraf seçerken bile gerildim ürkütücü olmayan bir tanesini koydum.Akıl hastanesinden kaçmış sanırsam üç kardeşin o bölgelere gelen gençleri katletme hikayesi işleniyor.Kardeşler akıl hastası olmaktan çok korkutucu tipte farklı varlıklar gibi bu açıdan akıl hastanesi detayının işlenmesini gereksiz buldum.Ayrıca her filmin cinsel bir sahneyle başlıyor oluşu da anlamsız.Sansür ve ahlaken demiyorum tabii ama sırf konulmak için konulan sahnelerin olduğu çok belli.Green Inferno gibi boş zamanda izlenecek eğlenceli bir gerilim filmi serisi,hala izlemediyseniz şans verin derim. (Favorim dördüncü film.)


Paranormal Activitiy Serisi

Bu seriyi de bilmeyen yoktur diye düşünüyorum.Tabanında cadılık konusunun işlendiği bir ailenin başına gelen paranormal olayları eve yerleştirdikleri kamera aracılığı ile izlediğimiz bir film serisi.Bu seriyi önce yayınlanma sırası ile izlemiştim fakat daha sonra bütün filmler yayınlayınca bir kere daha abimle gerçek sıralamaya göre izledik.İzleme sırasına göre: 3-The Marked Ones-2-1-4. (Sanırım en çok üçüncüsünden korkmuştum,hele o son sahnesini asla unutmam.)

Bu filmi özel yapan şey kamera ile izlediğimiz film türlerini başlatanlardan biri oluşu.Gerilimi oldukça yüksek.Hatta ilk çıktığı zamanlarda sinemalarda korkup çıkmayana ödül var gibisinden dünyada haberler olmuştu.O kadarı da abartı olur :)


REC Serisi

Karantinaya alınan büyük bir apartmanda oluşan salgın sebebiyle insanların dönüşümünü,yaşanan korkunç olayları bir kamera eşliğiyle izliyoruz.Sanırım şu ana kadar saydığım filmler arasında gerilimi en yüksek olan bu film.Hele o ilk filmin son dakikalarını yıllar önce izlememe rağmen asla unutamıyorum.Filmi o kamera eşliğiyle yaşıyorsunuz resmen.Devam filmlerinden o kadar etkilenmemiştim fakat gerilimi yine de oldukça yüksekti.İlgililere de duyurayım seri İspanyol yapımı.


30 Days Night

Beni en çok geren filmlerden biriyle kapanışı yapayım.

Amerika'nın Kuzeyinde bir kasabanın her yıl 30 gün boyunca oluşan tipi yüzünden hayatla bağlantısı kesilmekte,gün doğmamaktadır.Bu 30 günü fırsat bilen fotoğraftaki asla Alacakaranlık serisindeki gibi cool olmayan vampirler kasabaya dadanır ve kasaba halkı için bir ölüm kalım mücadelesi başlar.Sadece gerilimi açısından değil senaryo olarak da oldukça orijinal ve kafa patlatılmış bir film,bu türün sevenlerindenseniz mutlaka koşuun izleyin.




Bu yazı sevilirse ikinci partını da yazmayı çok istiyorum!

Şimdiden,

İyi Seyirler!




*stay spooky