Yazmaya bu kadar ara verdiğim hiç olmamıştı.Tam tamına 40 gün :_ Blog yazmamanın dışında günlük bile karalamadım.Düzinelerce satır yazmak,senaryolar oluşturmak istiyorum.
Sınava 84 gün kaldı.Günlerim dershane-okul arasında ders çalışmak dışında bir şey yapmadan geçiyor.Nasıl bunaldığımı tarif edemem.Monotonluk kadar beni boğan bir şey yok.Her şey tek düze,ritmik ve tahmin edilebilir.Gram zevkli değil.Yine de amacıma odaklanmaya çalışıyorum.Ders çalışmak kışın olduğu gibi zorlamıyor.Çünkü zaman daraldı,''istemiyorum'' gibi bir şeyi kendime kabul ettiremiyorum.Her şey aşırı sıkıcı ve zorlayıcı olmaya devam etse de sürekli bu yazı hayal ediyorum.Sınavı kazanmışım,istediğim üniversite ve bölüm garanti gelecek ve kitapları paketleyip geri dönüşüme gönderiyorum...oh miss,tam olarak bunu istiyorum.Rahat ve eğlenceli bir yaz tatiline odaklanıyorum!
İzlediğim filmlerin hayatıma olan etkisini en zor dönemlerimde anlıyorum.Mesela şu sıralar aklımda sürekli Eat,Pray,Love dolaşıyor.Elizabeth'in harabedeki yaptığı konuşma...''Yıkım değişim için bir hediyedir.'' Yeterince yıkılmış hissederken bu değişimin geleceğine de inanıyorum.İnsan kendi karakterini kolay kolay değiştiremez belki ama ''-mış gibi'' yaparak bazı özelliklerinden sıyrılabilir.Sıyrılmak istediğim özelliklerimden,düşüncelerimden ve kırgınlıklarımdan arınmak istiyorum.Herkes ve her şey olağan halinde hiçbir şey olmuyormuşçasına devam ederken sürekli birilerine,bir şeylere takılı kalmak hayatımın her noktasını olumsuz etkiliyor.Halbuki onları elde ettikten sonra bir anda gözümden de düşebilir.İnsansal bir tatminsizlik mi yoksa gerçek bir istek mi ya da bu kararsızlığı yaşamak sadece ruhsal bir derinlik mi? Sorguladığım çok fazla şey varken kabul etmem gereken şeyler daha katlanılmaz oluyor.
Güzel bir haber vereyim! Büyük bir hayalim gerçekleşti! Hayko Cepkin konserine gittim,şu anda dinliyordum;aklıma geldi :') 22.45'te olan konser için dört saatten fazla bekledik.O kadar değdi ki anlatamam.Mekanın tam ortasında ve önlerden dans ede ede,kafa sallaya sallaya dinledim.Gerçekten sevdiğiniz bir sanatçının konserine gitmek muazzam bir hismiş.Bir kere daha gitmek için can atıyorum.Hayko Cepkin her şeyiyle gerçek bir sanatçı ve ikon kesinlikle xo
On sekiz yaşımı bitirmeden bir hayalimi gerçekleştirmek iyi hissettirdi.
Mezun olma işi yorucuymuş.Stüdyo çekiminden sonra okulda da çekim yapıldı.Bir de dış çekim için bir yere gideceğiz,tüm gün.Çok yorucu cidden.Bu temponun içinde pek keyif alamıyorum.Yine de beş yıla değsin de istiyorum.Liseli olmaktan yıldım.Özellikle de hiyerarşik okul yapısında bulunmaktan.Tamam,hiyerarşi hayatın her noktasında var fakat bu hiyerarşi sizi bireyden çok ''çocuk'' gören bir hiyerarşi.İlkokuldan beri katlanılmaz buluyordum büyüdükçe gözüme batmaya başladı.Az kaldı diyorum,birçok şeyi hatırlamayacaksın bile;ommm.
Bahsettiğim serideki ''Sonbaharın Hikayesi''ni de izledim.Çok hoştu.Fransanın Akdeniz havasına bayılıyorum.Film bir kadının iki erkek arasında birkaç yanlış anlaşılma sonucu kalışını,sorgulamalarını vs. ele alıyor.Oldukça sakin ve izlenilesiydi.Seri hakkında ne zaman yazarım bilmiyorum ama artık yazmaya hazırım.
Bir de daha vurucu bir film önereyim ''Kefernahum'' Caramel'in yönetmeni Nadin Labaki'nin filmi.Caramel hala favorim filmi ama bu film hepsinden çarpıcıydı.Zor şartlar altında yaşayan bir çocuğun hapishaneye düştükten sonra ailesine onu doğurdukları için açtığı davayı,göçmenliği ve orta doğunun yoksulluğunu konu alıyor.Bazı sahnelerde yutkunamadım bile.Çocuklar bunları yaşamayı hak etmiyor.Hiçbir çocuk,hiçbir ırk ve canlı hak etmiyor işte.Son sahnesi filmin en güzel yeriydi.Öyle bakakalıyorsunuz ekrana,adaletsiz düzene haykırmak istiyorsunuz...Gülümsüyorsunuz ama böyle buruk buruk.Filmde sevmediğim tek nokta bir yerden sonra sahne oluşturma çabasıyla uzatılmış olması.Halbuki böyle ağır bir konu daha özlü de işlenebilirdi.
İki ara bir dere de film önerisi yaptığıma göre gidebilirim :)
Kendinize iyi davranın!
çav.