Heyo,geçen hafta yazamamıştım.Aşırı sıkıcı ve yorucu bir haftaydı,elim yazmaya gitmedi.Anlatacaklar birikmiş,kahve eşliğinde yazmaya başlıyorum.Tam kıvamında yapmışım bu sefer.
Ortaokulu okuduğum okulun yıkıldığını gördüm.İş makineleri parçalarını topluyordu.Hala gördükçe garip hissediyorum.Gülsem mi ağlasam mı bilmiyorum.Berbat zamanlarımın geçtiği koca bir bina şu an yok.Bana şunu düşündürdü: her şey geçici,her şey.O dönemlerimde bugün bu binanın enkaz halinde olacağını hayal etsem ''of keşke'' derdim.Şimdi sadece kötü anılarımın da o binanın altında ezilmesini dileyip susuyorum.Eat Pray Love'daki söz geldi yine aklıma: yıkım değişim için bir hediyedir,yıkım bir yoldur.Ne anlam çıkardım ama...
instagram: tık
Deli gibi kitap okumak hatta sadece kitap okumak istiyorum.İki haftada iki kitap bitirdim.Doymuş hissediyorum.Kitap okumak bana hep bu hissi veriyor.Sanki sevdiğim bir yemeği yiyorum ve bitince arkama yaslanıp -şükür- diyorum.Sonra başka bir zaman tekrar canım çekip yine istiyorum.Döngü böyle devam ediyor...Çok güzel bir ikinci el kitapçı keşfettik.Aslında keşfettik diyemem gördüğüm bir yerdi ama ilk kez bu kadar uzun süre gezdim.O kadar güzel kitaplar vardı ki.Hepsi eski ciltli,bazıları kopuk,bilmem kaç tarihinden kalma...oh miss.Eski fotoğraflar,koleksiyonlar ve gözlükler de vardı.Küçücük bir yer ama yarım saatten fazla bakındım.En son Oscar Wilde'ın Öyküler kitabını aldım.1999 basımı,bir gazeten çıkmış hali.Ne garip.Bunu o tarihlerde okuyan insanlar vardı ve ben 19 sene sonra okuyorum.1999'dan bu yana 8 sene falan geçmiş sanıyodum,19 sene ne ya; su gibi.
Oscar Wilde'a olan hayranlığım katlandı.Onunla kendimi özdeşleştiriyorum.Yazılarını ve sözlerini imrenerek,mutlu olarak okuyorum.Sanki dertlerimi anlayan beni yakından tanıyan biri gibi.Hani sorarlar ya tarihten biriyle akşam yemeğine vs. çıksanız kim olurdu? Oscar Wilde derdim,net.Ona anlatmak istediğim çok şey var.Saatlerce konuşalım bana tavsiye versin,ben de merak ettiklerimi sorayım.Rüyama girse bari,ne güzel olur.
Öyküleri de romanı kadar güzeldi.Diline alışık olduğumdan tanıdık birinin yazısı hissi kitap boyunca sürdü.En sevdiğim hikaye en bilindiklerinden ''Mutlu Prens'' oldu.Çeviriden kaynaklandığını düşündüğüm bir kesiklik var fakat verilmek istenen mesajlar akıp gidiyor,önemli olan da bu bence.Kitap eski olunca sayfaları bir bir elimde kaldı.Ben de bilgisayar masasının duvarında peace işaretli resmimin üzerine yapıştırdım.Hiç yapmayacağım şeydi ama hoş oldu,ufak değişiklikler gerek.
''Ne tuhaf,dedi.Hava pek soğuk olduğu halde vücudum sanki çok sıcak.
Prens 'çünkü iyilik ettin' dedi.''
''Bütün bahçemde bir tanecik al gül yok! diyordu; gözleri yaşla doluydu 'Ah şu mutluluk ne hiçten şeylere bağlı!''
Çevresine ışıklandırma alasım da var fakat benim gibi bir üşengeç bunu aylar sonra yapar.Küçük işleri halletme konusunda salağım.Mesela haftalarca kaleme ihtiyacım olsun almayı unuturum,ertelerim.Huyum kurusun.Yine böyle de güzel oldu sanki.
Üç gün gibi kısa bir sürede bitirdiğim diğer kitap ise ''Neden Yazıyordum*'' Geoger Orwell'ın denemelerinden oluşan bir kitap.Bu adama da hayranım.Kafası zehir gibi.Tam olarak onu böyle tanımlayabilirim.Zehir gibi biri.İngiltere tarihi,sosyalizm,dünyadaki savaşlar ve yazmak üzerine denemeleri var.Her biri ilgimi çektiğinden severek okudum.Ayrıca bilgilendim de.
''Mülkiyetin efendileri yalnızca kıçlarının üstüne oturdular ve her şeyin iyilik uğruna yapıldığını öne sürdüler.''
''Tüm yazarlar kibirli,bencil ve tembeldir ve yazma dürtülerinin altında bir gizem yatar.Kitap yazmak,acıdan kıvranan bir hastalığın uzun süren nöbetleri gibi insanı yiyip bitiren korkunç bir mücadeledir.İnsan,karşı koyamayacağı ve anlayamayacağı bir iblis tarafından itilmese kesinlikle böyle bir işe kalkışmadı.Biliyoruz ki iblis herkeste vardır ve bir bebeğin ilgi çekmek için ciyak ciyak ağlamasına yol açan içgüdünün aynısıdır.Fakat yine de sürekli kendi kişiliğini gizleme mücadelesi vermediği sürece insanın okunabilir hiçbir şey yazamayacağı da bir o kadar doğru.''
(Arka Kapaktan)
Sıradaki kitap bir önceki yazıda Sevgili Momentos'un önedirdiği ''Ders Notları'' olacaktı fakat henüz teslim edilmediğinden Haruki Murakami'nin ''Karanlıktan Sonra'' adlı kitabıyla devam edeceğim.Uzak Doğulu yazarlara Kızıl Darı Tarlaları ve Nagazaki yüzünden hafif bir ön yargım var fakat Murakami nobel ödüllü popüler bir yazar.Annem de sevmiş.Arka kapaktaki yazı da cezbetti ''Gece yarısından sonra zamanın kendine özgü bir akışı vardır.Ona karşı koyamazsın...'' Hepsini hesaba katarsak seveceğimi umuyorum.
Baya bir kitap muhabbeti yaptım.Seviyorum filmler,kitaplar ve hobiler hakkında konuşmayı.İnsana bulunduğu zaman diliminden koparıyor.Daha ne olsun?!
Bugünlerde art arda iki tane aydınlanma yaşadım ve özeleştiri yaptım.Birincisi her şey hakkında yorgun hissetmemin sebebi kaygılarım.Yani bir iş için yüzde yüz emek vermiyorum aslında,yüzde otuzu falan kaygılar.Onlar yorgun hissettirince çok iş yapmışım hissediyorum.Oysa sadece kendi potansiyelimi engelliyorum.Bunu kıracağım,buna hakkım yok.
Bir diğeri beklentiler konusunda yine.Kimseden her şeyi yapmasını,benim istediğim gibi biri olmasını bekleyemem.İşler istemediğim gibi gitmeyince hayata ve insanlara küsemem.Çünkü hayatın olayı bu.Kontrol edemem,Kontrol etmeye çalışmak beni yorar.Hislerimi sorgulamam da lazım ayrıca.Kırıldıysam kırgınım,kızdıysam kızgınım...bitti gitti.
Bugün dershanenin bursluluk sınavı vardı.Gelecek sene için zaten kaydolmuştum ama yine de denemek için girdim.Garip bir şekilde az soru vardı ve kolaydı.Fakat yine fen kısmını sayısallara göre yapmışlar.Türkçe kısmını kolay yapıp sayısalları mutlu ederken bizi üzüyorlar,huh ytr.Sınavı bir elimde peçete burnumu silerek çözdüm.Bir de ilk kez sınav anında bir olay yaşadım,burnum kanadı.Bir şeyi ne kadar çok dilersem o kadar zorlaşıyor diyorum işte.Yine de moralimi bozmadım,napalım artık.
Bir hafta sonunu İzmir'de abimin yanında geçirmek istiyorum.Abimi de İzmiri de çok özledim.Şehir değiştirmek insanın bakış açısını da etkiliyor.Ya da insan beşeri şeylere gücü yettiğinden buna inanmak istiyor.
Sizin günleriniz nasıl geçiyor? nasılsınız? xo
Çav!
☕