Vizeler bitti,eve geldim.Lisedeyken üniversitelilere dair en özendiğim şey buydu.Bomboş bir aylarının olmalarını aşırı kıskanıyordum.Halbuki aile evine nasıl yorulmuş ve bitkin geliyormuşsun.Tam olarak öyle döndüm,öylece dinlenmek istiyorum.
Vizelerimizi üç haftaya yaydıkları için yeni yılın başlangıcı benim için full sınavlarla geçmiş oldu.Yıllık dersleri saymazsak kaldığım bir ders yok hepsini verip gelebildim.Yıllıkların ilk vizesi henüz açıklanmadı,asıl onları bekliyorum.Genel olarak iyi geçti ama daha iyi yapabileceğimi de biliyorum.Medeni sınavında olayların olduğu kağıtla cevapları yazacağımız kağıt farklıydı.Bir de tüm sınavlarımız için tükenmez kalem kullanma kuralı var.Malum ilk kez böyle bir şeyle karşılaşınca bir kal geldi.Üç kere okumuş olabilirim bir cümleyi.Yazmaya da korktum yanlış bir şey olur silemem diye.Atlattım bir şekilde,birkaç yerde bariz hatalar yapmışım.Ölmemiş biri hakkında lak diye mirasa atladım mesela...Bir yanda kanundaki maddeyi bulup tek elle onu tutarken böyle aptalca bir açıklama getirmeme hak verdim,son olsun diyelim.Diğer iki ana dersim iyiydi.Özellikle en zor denilen anayasa sınavım çok iyi geçti.Yalnız hoca bayağı kıt not veriyormuş.Kısa cevaplar istemesine rağmen cevap anahtarı kol kadardı.İşin özü kısa öz yazmak diye söylüyorlardı halbuki,göreceğiz bakalım.Sınavlara çalışırken bölüme daha fazla ait hissetmeye başladım.Kesinlikle keyif alıyorum ve hep zorlandığım zaman şunu düşünüyorum: Sen buna sınavdan bir not almak için değil gelecekteki mesleğin için çalışıyorsun.Bence de herkesin bakış açısı bu olmalı.Emin küçük adımlarla ilerlemek en mantıklısı her işte.Bu açıdan değiştiğimi görebiliyorum.Tam tersi her işe çok iyi başlar yarım bırakırdım.Şimdi adım atmadan önce elli kere düşünüp tartıyorum.
Neyse artık bir ay boyunca okul hakkında konuşmak istemiyorum valla.Şu bir dönem hayatımdam 4 ay değil resmen 4 yıl aldı...Ara tatilde pratik çözerim diye planladım.Bir de eskisi gibi kitap okumalara döndüm.Kitap yazıları da yazmayı çok özledim,filmler gibi onlara da ayrı başlıklar halinde başlayabilirim.Özellikle o tip yazıları okuyan fikir paylaşan kemik bir kitle oluyor,bayağı seviyorum sizi!
Ülke ve dünya gündeminde fena halde üzücü şeyler oluyor.Deprem,yangınlar,şimdi de virüs...Depremi aylarca yaşamış biri olarak girilen psikolojiyi çok iyi hissediyorum.Çaresizlik berbat bir his.Halbuki alınacak tedbirler alınsa,bizi koruyanlara karşı güvenimiz tam olsa hiç bu derece umutsuz da hissetmezdik.Depremden sonra konuşulanlar depremden daha korkunç ve umutsuzluk verici.Siyaset yapmak bu blogda en son isteğim şey ama etkisi azaltılabilecek felaketler yalnızca kadersel değil daha büyük oranda politiktir.Bunu her vatandaş bilinçlenip sindirmeli.Şu durumda bile halk ortak bir hakkı için tek ağız olamıyor.Bir şeylerin değişeceği yok ama umarım en azından bunun kırıntısına şahit oluruz.
***
Pazar günleri bunları yazıp bırakmışım.
Dün kızlarla buluştum.Klasik bir gün geçirdik,özlem giderdik.Çanakkaleyi özlemişim yine bayağı.O kordonda yürümenin,ara sokaklarının verdiği hissi başka hiçbir şehrin bana vereceğini sanmıyorum.Bu yaşanmışlıkla,ait hissetmekle ilgili bir şey olduğunu düşünüyorum.
Pazar günkü felaketlere dünyadan yenileri eklendi.Kobe'nin ölümü dahil olmak üzere...Cidden dünyanın çivisi çıkmış olabilir mi ya da her şey normal mi? Bir anlamda dünya her zaman böyle bir yerdi.Eski fotoğraflara bakıp iç çektiğimiz dönemlerde de türlü türlü sorunlar vardı ve eminim her nesil kendini en şanssız falan hissediyordu.Bizdeki dezavantaj aslında avantaj da olan internet.Dünya artık tek bir ülke gibi.Çindeki virüsten habersiz de olabilirdik ya da Fransadaki saldırıdan.Fakat artık etkileşim içindeyiz her salise.Bir anlamda iyi bir anlamda da gerçekten hassas kalpler için cehennem niteliğinde.Bu kadar kaosun içinden yükselişle çıkıldığı dönemlerde sağlam durabilmek için önce kendi psikolojimizi korumamız lazım.
Bu aralar deli gibi film izliyorum.Geçen gece Joker'i izledim annemlerle.Niye bu kadar geç kaldığımı sorarsanız tamamen ön yargımdan.Bir film aşşırı övülüp herkesin ağzında sakız olunca bende bir sıfır geride başlıyor.Yalnız öyle çizgi roman uyarlamaları gibi değildi.Son derece gerçekçi hatta bir hayli gerçekçi bir dünya var.V For Vandettadaki V karakteri gibi yeni bir ikon yapılmış Jokerden.Size bir şey de itiraf edeyim mi? Ben Joke-er şeklinde bir anlamı olduğunu bilmiyordum bu ismin.Türkçe teleffuz etmeye alışmışız ya...rezalet bir uyanıştı.Kaliteli bir yapımdı.Haksızlıkların artık göz göre göre yapılabildiği bir dünyada karşılığını bulup gişe rekorları kırması da şaşırtmadı,insanlar sanki bir kıvılcım bekliyor artık.
Bir de uzun zamandır izlemek istediğim Brideshead Revisited'ı izledim,yine Uğur Film üzerinden.Beklediğimin tam da karşılığını aldım.Oxford,dönem kıyafetleri,entrikalı fakat saçmalayan bir aşk hikayesi,o eski şatafatlı yaşamlar...Hiçbir konu olmadan bu ögeler için bile izlerdim ki senaryosu da oldukça dokunaklıydı.Ayrı bir yazı yazmayı düşündüğümden daha fazla bahsetmeyeyim en iyisi :)
Dediğim gibi kitap da okuyorum bu sıralar ama böyle eskisi gibi iştahlı bir şekilde.Çok özlemişim bu hissi.Heyecanlanıyorum yeni alacağım kitaplar için falan.Öyle yaşamaya bağlayan hisler ki bunlar,kaybettikten sonra hatırlamak gerçekten mutlu ediyor.Ahmet Erhan şiirlerine taktım bu sıralar mesela.Bir ara her gece uyumadan okuyordum.Şimdi kitabını almaya karar verdim ama elimdeki bir kitap bitmeden başka almak istemiyorum.Her yeni kitap için bitirmem gereken şey motivasyon gibi oluyor ve bu daha da tatlı.Birçok kitapçıya sordum hatta o en çok bilinene bile fakat nedense hiçbir yerde yok.Halbuki şöyle elime alıp bir bakmak güzel olacaktı.
Tatilin ilk günleri böyle geçiyor işte.Dinleniyorum,okuyorum,izliyorum ve geziyorum.Bir yandan da aslında iyileşmeye çalışıyorum,her anlamda.
Siz neler yapıyorsunuz? ''Mutlaka izle/dinle/oku!'' dediğiniz önerileriniz var mı? Zamanım varken hepsine açığım,beni az çok tanıyorsunuz bu yüzden size güveniyorum :)
Sevgiler.
Çav.
// Geleceğinin sana ihtiyacı var,geçmişinin yok. //