Pazar // 02:26
Eat Pray Love'ı izlerken içimden yazmak geldi.İtalya'dan ayrılacağı sahneye kadar izledim.Zaten filmin en sevdiğim kısmı da İtalyadaki bölümleri.Özellikle o harabede yaptığı konuşmayı her dinlediğimde gözlerim doluyor,çok anlamlı ve güzel.Hayata bir nokta atışı.
Günler aşırı monoton geçiyor.Okula gidiyorum,dershaneye gidiyorum ve evde de ders çalışıyorum.Bıktım fakat elimden geleni yapmak için kendimi zorluyorum.Okuldan bıktım özellikle.Beş yıl lise olmazmış.Daha doğrusu bu okulda beş yıl asla okunmazmış.Her şey daha katlanılmaz ve sinir bozucu geliyor artık.Herkes bir an önce mezun olmayı bekliyor,haliyle.
Hafta başında enerjim normalken git gide öyle bir düşüyor ki özellikle Cuma sıfır noktasında oluyorum.Cumartesi de keza öyle.Pazar zaten o kadar depresif ki...Bunu aşamadım hiçbir zaman.Gün boyunca kendimi zorlaya zorlaya ders çalıştım.Günde beş saatlik uykularla ayakta kalmaya çalışınca her an uykuya hazır bir vaziyette geziyorum.Geçen cuma okula gitmeyip uyudum.Buna o kadar ihtiyacım varmış ki iki gün boyunca resmen cildim parladı.Ders çıkardım mı? Hayır.Kendimi uyutmamakta ısrar ediyorum.Telefonla uğraşıp düşünlere dalıyorum.Uyku moduna geçemiyorum,yoksa uykuya dalmam bu yorgunlukla kolay.
Geçen hafta psikiyatriste günlüğümü de götürmüştüm.Ona bazı kısımları okudum.İnsanın kendi günlüğünü bir başkasına okuması adrenalin dolu bir şeymiş.Arada bir günlüğümü açıp okuyorum ve şuna her defasında katılıyorum ''Hayatın savurup durdurduğu bir yaprak gibi hissediyorum.'' Başladığım noktalara her defasında geri dönüyor gibiyim.Tam kendime inanıyorum,bir anda ellerimden kayıyor.Tam pozitif olmak için adım atıyorum hop hayatımda bir aksilik oluyor.Bir hafta sıkı ders çalışıyorum diğer hafta hiçbir şey yapasım gelmiyor.Bu dengesizlik yıpratıcı.Evet her gün,her mod birbirini tutmaz ama sorun benim bunu en derin şekilde hissedip kontrol edememem.Sabırsızım,hem de çok.
Kendi içimde çekilip durduğum girdabı bir türlü kapatamıyorum.Özellikle geceleri ortaya çıkan bu karamsarlıkla sadece meşgulken baş edebiliyorum.Bir de bazen iyi hissederken.İyi bir oyuncuyum.Bazen gerçekten şaşırıyorum kendime.''Fake it until you make it'' sözü benim hayatıma itafen söylenmiş olabilir.Matematiği sevmiyordum fakat yapmaya çalıştıkça sevmek zorunda olduğumu da fark edip -mış gibi yaptım,şu an yapamadığım zamanlarda da seviyorum.Birkaç somut örnek daha geliyor aklıma...Geceleri meditasyon yapmayı bıraktım sayılır.Her şeye bir hışımla başlayıp vazgeçiyorum.Çok seviyorum,gösteremiyorum.Pozitif kalmaya çalışıyorum,kalamıyorum.Ne istediğimi bilmiyorum birçok insan gibi,daha doğrusu ben neye ihtiyacım olduğunu bilmiyorum.Belki de bilsem de söyleyemiyorum.
Hayal kurmaya artık pek hevesli hissetmesem de arzuladığım şeyler çok daha güçlü olmaya başladı.Belki bu da hayallerimin kılık değiştirmiş halidir.
Olduğumdan daha güçlü ve cesur olmak istiyorum.Ama bu sefer -mış gibi yaparak değil,gerçekten olmak istiyorum.
Yazarken her şey daha dramatik oluyor,uyumam gerek.
Gnitez.
***
Gece neler yazmışım öyle...hemen yayınlamak istemedim.Bazen çok negatif şeyler yazdıktan sonra garip bir suçluluk hissediyorum.Bu kadarını açmaya gerek var mıydı? gibisinden.Şimdi,pazar akşamı,okuyunca pek de yayınlanmayacak gibi gelmedi,sorun yok yani.
Günün yarısı dershanede geçti,pek bir şey yapamadım.Eat Pray Love'a devam etmek isterdim ama test çözmem lazım.Film seçemiyorum bir türlü,deli oluyorum.Sanki daha güzeli illa varmış gibi geliyor.Bu yüzden izlediğim filmlere dönmeye başladım.En sevdiklerimle ilgili bir liste oluşturur yazı yazarım belki,bana da hangisini tekrar izlemek istediğim hakkında fikir olur.Kalsın bir köşede bu fikir.
Bütün haftanın nasıl geçeceğini harfi harfine bilmek motivasyonumu düşünüyor.Monotonluğu hiçbir zaman sevmiyorum.Hayattan ekşın bekleyince pek iyi şeyler gelmediğinden bir şey de beklemek istemiyorum.Birkaç değişiklik iyi gelebilir belki.Salt beni mutlu eden bir şey.Her şeye fayda için bakmak zorunda olduğum şu yılda beni dümdüz mutlu edecek bir etkinlik.Fazla zaman yemeyen ve aşırı yormayan...Yazı yazmak ve film izlemek olmaz.Onlar hep var zaten.Mesela spora başlamayı düşündüm ama zaman yok.Haftaiçi sınav,etüt,soru çözümü; hafta sonu dershane.Belki akşam bir saatliğine gidilebilir ama o da ders çalışmamı aksatabilir...Sınav senesinde sadece sınava odaklanan insanları kıskanıyorum.Hiçbir şeyin onların etkilemesine izin vermeden çalışıyorlar.Ders çalışırken ben de dış ortamdan kopabilsem de arta kalan zamanda odaklanma işini beceremiyorum.Her şeyi bu sınava bağlamak belki yanlış ama işin matematiğine göre öyle.Bu konuda toz pembe bakamıyorum.
Hiçbir şeyi boş veremiyorum.İşler ya çözülecek ya da çözülecek.Bu yüzden ergenliğin başından beri yaşadığım her kötü anı ilk etkisini korumasa da zaman geçişine göre bendeki etkisi hala güçlü.İnsanları,olayları ve hislerimi boş veremiyorum.Kontrol etmemem gerektiğini öğrendiğim haftadan eser kalmamış gibi gözükse de sanırım yine -mış gibi yaparak durumun üstesinden geliyorum.Bunu yaparken bile kontrol bende sonuçta.
Hayatın ''Evet,mutluyum.'' diyebileceğimiz belirli bir noktası var mıdır? Bence yok.Bu da ürkütücü bak.Mutluluk neye sahip olduğunla değil,kendini nasıl hissettirdiğinle ilgili çünkü.Benimle aynı şeyleri tecrübe etmiş farklı bir karakter benden çok daha mutlu olabilir.İnsan karakterinin de büyük değişimler geçirmesi zannımca imkansız.Yani her zaman biraz mutsuz hisseden biri olacağım,kendimi bunun içine çekeceğim.Koruma kalkanı gibi.Her an mutsuz hissedersem,sığınağım hazır.Dünyayla yarış halindeyim sanki,neye yetişip gerçekten neyi bekliyorum?
Bu yazıyı yazan kendime aynen şöyle bakıyorum:
Hadi şimdi iyi geceler xo