Hafta ortasından bildiriyorum: modum da hava da yer yer yağışlı.
Şehir en sevdiğim haline sonunda büründü.Parklara sonbaharın elli tonu hakim,hava yağışlı ve hafif soğuk.İnsanlar atkısını,botunu,beresini giyinmiş elinde kahve yürüyor; sokaklar yaza nazaran sessiz...miss gibi.
Yazılılar bitti.Bütün sınavlarım güzel geçti,memnunum.Tek sayısal ders olan matematiğe olan ilgim artmaya başladı.Sözeller art arda gelince bayıyormuş,bunu gördüm.Hep bir ezber ezber...bazı şeyleri sırf yazılı için ezberleyip ertesi gün unutuyoruz.Gerçi hukuk okumak isteyen biri olarak bu kafayla bakmamam lazım ama.Yine bir 'gerçi' hukuk okurken istediğim alanda bir şeyler öğrendiğimden ilgimi çekiyor olacak.Matematiği sevmekten bahsedince aklıma Mean Girls'ten bir replik geliyor: ''Matematiği seviyorum çünkü her yerde aynı.''. Bence de en güzel yanı bu.Nereye giderseniz gidin üçgenin iç açıları,fonksiyon çözümü,problemler vs.aynı.Yapıyor olabilmenizin dilinizle,ırkınızla alakası yok.
Bu aralar yazamamaya başladım.Boş zamanım olduğunda bile iki kelimeyi bir araya getiremiyorum,ne oldu anlamadım.Galiba yazı yazarken her şeyi kafamda fazlasıyla şekillendiriyorum.Aynı konuşurken olduğu gibi.Bütün söyleyeceklerim aklıma bir anda hücum edince her şey allak bullak oluyor,saçmalıyorum.Sinir bozucu!
Yukarıda matematiği övüp yazamamaktan bahsetmem bir nebze dehşete düşürdü,easy boy.
Geçen Cumartesi manyaklar gibi bilgisayar başında oturdum.Yazılı haftasının gerginliğini üzerimden atmanın tek yolu buydu.Dizi olarak Stranger Things'i bitirdim.DEHŞETTİ.Dizinin konusunu nasıl anlatsam bilemedim ama içinde birçok şey var.Nostalji,bilim kurgu,macera,dram...işin en güzel kısmı ise bütün bu temanın baş rolünde çocukların olması.Bu her şeyi daha eğlenceli ve doğal kılıyor.İkinci sezon birincisinden çok daha güzeldi.Başlarda sıkılsam da sona doğru,özellikle son iki bölümde,heyecandan çıldırdım.
Diğer bir dizi de YEDİ NUMARA! Evvet o 2000'lerde çekilen Türk dizisi.Ne kadar özlemişim anlatamam.Yedi yaşımdayken tekrarlarını izlerdim on yedi oldum yine izliyorum.Üniversiteli gençlerin yaşamını,kültür çatışmasını anlatan öylesine güzel ve samimi bir dizi ki izlerken içim ısınıyor.Her gece uyumadan youtube'dan bir bölümünü izliyorum.Bir nevi yeni deşarj yöntemim.
Aynı gün bir de animemi bitirdim.Adı Inari Konkon,Koi Iroha.Fena değildi.Tanrısal şeyleri,okul hayatını ve aşkı konu alan tatlı bir anime.Sonunda gözlerim doldu,izlenebilir.
Ve Cumartesi gününü bir filmle kapattım.Indignation.Yahudi bir öğrencinin taşradan üniversiteye gelişini ve hayatına dair şeyleri anlatıyor.Oyunculukları beğensem de konunun işlenişinden hiç hoşlanmadım.Farklı yapalım derken tad kaçıran bir olay akışı yapmışlar.Filmlere zaman kaybı demeyi sevmem ama zamanımın boşa gittiğini hissetmedim değil :(
Yazılıların bitişiyle kitaplara da geri döndüm.''Yalnız Bir Avcıdır Yürek'' hala bitmedi.Sıkılmaya başladığımı itiraf etmeliyim.Yanlış söylüyor olabilirim ama galiba genel olarak Amerikan Edebiyatı olay hikayeciliğine dayanıyor.Ardı ardına olaylar anlatıyorlar ama karakterlerle ilgili duyguya çok az yer veriyorlar.Oysa ben biraz durum okumayı sevenlerdenim.Abartılmayan ayrıntıdan,betimlemeden hoşlanırım.Umarım kitap sonuna doğru güzelleşir ve beni pişman etmez.İsmine vurulmuştum oysaki.
Dil ve Anlatım performansı için ''Genç Werther'in Acıları''nı okuyacağım.Daha önce okuduğumu hissettiğim mektup tarzındaki bu kitabı çok sık duydum.Sonunda tanışacağım ya da anımsamış olacağım.Felsefe projesi için de ''Ölü Filozoflar Kahvesi''ni seçtim.Evet seçmemin tek nedeni içinde ''kahve'' sözcüğünün geçmesi,vizyonsuzluk(!) Felsefeye bu aralar fena halde merak saldım.Bu kitap da Sofie'nin Dünyası gibi felsefeye giriş kitabı olarak sayılıyormuş.İkisini de,her ne kadar ödev olsalar da,okuyacağım için heyecanlıyım.
Huh,bir çırpıda ne çok şey önermişim.Teması öneri olan bir yazıda bile bu kadar geveze olmam şimdi anlatasım tuttu.Bari yazının girişine gidip modumun da neden yağmurlu olduğundan bahsedeyim.
Tabi ki en büyük etmen endişeler endişeler endişeler.Öncelikle çalışma düzenine bir anda adapte olamadım ve şu aralar zerre kalem tutasım gelmiyor.Okul desen baydı.Gelecek seneyi düşünüp şuan oturmamın aşırı yanlış olduğu düşüncesi moral bozdu bla bla bla.Bu bir örnek olmakla birlikte içsel şeyler de yaşadım.Üstü kapalı anlatabilirim ama öyle de bir anlamı olmuyor.İçsel meseleler işte,kuruntular falan; anlarsınız.
Az önce bana çok iyi gelen,her zaman aşırı motive eden Jenny Mustard adlı kadının ve sevgilisinin videosunu izledim.Onlara bağımlıyım desem yeridir.Hayata bakış açıları beni çalışmaya motive ediyor.İki senedir falan takip ediyorum ve fena halde seviyorum...Her neyse işte ''Dünyada En Yaşanabilir 10 Kent'' diye bir listeyi yorumlamışlar.Yorumları falan okudum herkes heyecanlı bir şekilde şehrini anlatmış falan.Trajikomik bir gerçek gördüm.Şehirlerin kötü yanlarından bahsederken çoğunlukla havasından yakınmışlar.Vah vah.Bizim ülkede de herkes canının derdinde.Kendini kurtarma peşinde.Ne acı.Aynı dünyalarda bambaşka ambiyanslarda yaşıyoruz.Hayallerimi gerçekleştirip istediğim ülkeleri gezmek belki de birinde yaşamayı çok istiyorum.Sonuçta doğduğumuz yerle sınırlı kalmak istemiyor oluşumuz şartlar sağlandığı müddetçe en doğal hakkımız.
Ben yine okul münazarasına katıldım bu arada.Geçen seneki takımı koruduk.Bu sefer biraz daha öz güvenliyiz ve tekrar adaletsiz olmayacağını umuyoruz...
Bir diğer plan ise kendime güzel bir çalışma çizelgesi yapıp ygs-lys (sınav sisteminin adı benim için hep bu olacak) çalışmaya devam etmek.Evet,öğretmenin hazırladığına biraz ara vermek istedim çünkü beni biraz geriyordu...
Her şeyin düzgünce ilerlemesini çoook istiyorum.Keşke sadece çook istemekle her şey gerçekleşebilse.Dünyanın en mutlusu olurdum o zaman.Şimdi bana düşen bir de çoook mücadele etmek.Pof.
çav.