Nispeten güzel bir haftayı geride bıraktım.Aldığım vitaminler işe yaramaya başladı,çalışma programıma uydum ve küçük şeylerden zevk almaya çalıştım.
Nasıl hissetmem gerektiğini kontrol etmediğim bir hafta oldu.Fazla düşünmemeye,irdelememeye ve hissetmemeye odaklandım.Modum yine oldukça dengesizdi.Gün içinde defalarca berbat hissedip yükseldim fakat günün sonunda iyi hissetmeyi başardım.Sanırım bunun formülü tamamiyle kişilikle ilgili.Kişiliğiniz çabuk toparlanmaya uygunsa mutsuzlukları çabuk atlatabilirsiniz ya da sadece atlatmış gibi yapabilirsiniz.Aksi şekilde,yani benim gibi,en ufak şeyleri atlatmak günlerinizi alabilir.Fakat her zaman kişiliğimize sadık mı olmalıyız? Hayır.Bu hafta kendime söz geçirip ''fake it until you make it'' mantığıyla her düştüğümde kendimi yükseltmek için elimden geleni yaptım.En sevdiğim şarkılarda dans edip,her gece uyumadan meditasyon yapmaya başladım.Sadece mutlu olduğumda odaklanabildiğim bu iki etkinliği mutsuzken yapmak için kendimi zorlandım.Sanırım başardım da,endişelerimi daha çabuk durdurup ana odaklanabildim.Kendimi kutluyorum,bakın bu hafta kendime bir tanecik hakaret bile etmedim.En fazla birkaç iç ses,o da olur canım.
Buddha'nın iki tane çok güzel sözü var.
''Mutluluk için bir yol yok,mutluluk bir yol.''
''Her sabah yeniden doğuyoruz.Önemli olan bugün ne yaptığın.''
Bu iki güzel sözü sürekli hatırlamaya çalışıyorum.Ders çalışırken gerildiğim zamanlar oluyor.Özellikle yapamadığım,sevmediğim konuları çalışırken kendimi öyle bir başarısız hissediyorum ki bütün vücudumda gerilimi hissedebiliyorum.Başarısızlığa tahammül etmeyi öğrenmeliyim çünkü başarılı olmanın ilk şartı bu.Kan,ter,göz yaşı.Bir de üstüne tahammülsüzlük...cıks bir de o eklenmemeli.
Uyku düzenim yaklaşık bir yıldır aynı ama hala alışamadım.Gece ikiye doğru yatıp okul zamanı yedi gibi kalmaya çalışıyorum.Asla kendim kalkamıyorum tabi,uykum bir hayli ağırdır da...Ders çalışmayı da fazlasıyla etkiliyor.Her masa başına geçtiğimde esniyorum.Bir yerde okuduğuma göre bunun beyni istemediği bir şeyi yaparken kendini uyuşturmasıyla da ilgisi var.Uykuyla da birleşince bazen öyle üşeniyorum ki anlatamam.Bir de sürekli şunu sorguluyorum ''Acaba verimli miyim?'' Abim sen onu düşünme bana sor ben sana söylerim dedi.Öyle yapmaya başladıysam da sürekli bir sorgulama halinde ders çalışıyorum ve bu da beni geriyor.Sabırsızım sanırım her şey için.Bir an önce şu sınava girip hayatımın yeni bir dönemine girmek istiyorum.Sadece sevdiklerimin olacağı,geçmişteki kırgınlıklarımı yeni ambiyanslarla tamir edebileceğim ve hedefimdeki yerde olacağım sakin bir hayat.Bunu o kadar çok istiyorum ki...Herkes ektiğini biçiyorsa hayatta ki bu böyle,bunu hak ettiğimi de düşünüyorum.Hak ettiğimizi düşünmek umarım hadsizlik değildir.
Geçen hafta televizyonda ''Atölye'' adlı bir filme denk geldim.Ortalarında başlasam da konu beni direkt içine çekti.Tabi bir de Fransız oluşu.Yazarlık çalışmaları yapan bir grup genci anlatıyor.Yazar bir kadının eşliğinde buluşup grup şeklinde bir hikaye yazmaya çalışıyorlar.Konu tatlı tatlı ilerlerken karakterlerden birinin içindeki duyguların açığa çıkışıyla film bir anda gerilim boyutuna giriyor.Kötü yorumlar aldığını görsem de asla anlam veremedim.Zıt duyguların,olayların birlikte işlenilmesi bana her zaman anlamlı gelmiştir.Hayatın kendisi böyle değil mi çünkü? Her şey zıttı olmadan bir hayli çiğ.
Filmdeki gençlerin yazarken görmek içimi kıpır kıpır etti.Resmen yazmak için can atmaya başladım.O gece olmasa da birkaç gün sonra elimde kalemi alıp aniden bir şeyler yazmaya başladım.Sıfır kurgu ve karakter düşünmeden başladım.Üç dört küçük defter sayfası ilerledim.Tekrar tekrar okudum,değişmesi gereken kelimeler tabi var ama kurgu hayalimdeki gibi çıkarsa çok hoş olur.Günlük yerine yazabileceğim bir kurgum var artık.Fakat kendimi hikayeye özne yapmamak için de elimden geldiğince fikirlerimi soyutluyorum.Kahraman bakış açısı yerine ilahiye döndüm mesela.Kahraman bakış açısı kolay gözükse de bir yerden sonra işin içinden çıkamıyordum.İlahi daha fazla keyif vermeye başladı.Yönetici direkt sensin,her karakterin ayrı ayrı duygusu ve bağları senin elinde...Bakalım nasıl olacak bu sefer.Yazmaya başladıktan sonra olay sizden çıkıyor.Kurgu kendi geleceğine karar veriyor sanki.Olmamışsa bir yerde patlak verecek zaten,o yüzden ''Bakalım''.
L’atelier
Edebiyat yazılısı için not çıkardım,onları tekrar etmem ve test çözmem lazım.Önümüzdeki iki hafta hatta üç hafta yazılılarım var.Okulu eskisi kadar önemsemiyorum.Elimden geleni yapmaya çalışacağım sadece,bu sene bana bol bol şans dilemeniz;dua etmeniz lazım! :')
Bu haftalık böyle kısa olsun,telafi edeceğim.
çav.
P.S Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!
❤