29 Ekim 2018 Pazartesi

Kısa Kısa: Güzel Hisler ve Yazmak ☕


Nispeten güzel bir haftayı geride bıraktım.Aldığım vitaminler işe yaramaya başladı,çalışma programıma uydum ve küçük şeylerden zevk almaya çalıştım.

Nasıl hissetmem gerektiğini kontrol etmediğim bir hafta oldu.Fazla düşünmemeye,irdelememeye ve hissetmemeye odaklandım.Modum yine oldukça dengesizdi.Gün içinde defalarca berbat hissedip yükseldim fakat günün sonunda iyi hissetmeyi başardım.Sanırım bunun formülü tamamiyle kişilikle ilgili.Kişiliğiniz çabuk toparlanmaya uygunsa mutsuzlukları çabuk atlatabilirsiniz ya da sadece atlatmış gibi yapabilirsiniz.Aksi şekilde,yani benim gibi,en ufak şeyleri atlatmak günlerinizi alabilir.Fakat her zaman kişiliğimize sadık mı olmalıyız? Hayır.Bu hafta kendime söz geçirip ''fake it until you make it'' mantığıyla her düştüğümde kendimi yükseltmek için elimden geleni yaptım.En sevdiğim şarkılarda dans edip,her gece uyumadan meditasyon yapmaya başladım.Sadece mutlu olduğumda odaklanabildiğim bu iki etkinliği mutsuzken yapmak için kendimi zorlandım.Sanırım başardım da,endişelerimi daha çabuk durdurup ana odaklanabildim.Kendimi kutluyorum,bakın bu hafta kendime bir tanecik hakaret bile etmedim.En fazla birkaç iç ses,o da olur canım.

Buddha'nın iki tane çok güzel sözü var.

''Mutluluk için bir yol yok,mutluluk bir yol.''

''Her sabah yeniden doğuyoruz.Önemli olan bugün ne yaptığın.''

Bu iki güzel sözü sürekli hatırlamaya çalışıyorum.Ders çalışırken gerildiğim zamanlar oluyor.Özellikle yapamadığım,sevmediğim konuları çalışırken kendimi öyle bir başarısız hissediyorum ki bütün vücudumda gerilimi hissedebiliyorum.Başarısızlığa tahammül etmeyi öğrenmeliyim çünkü başarılı olmanın ilk şartı bu.Kan,ter,göz yaşı.Bir de üstüne tahammülsüzlük...cıks bir de o eklenmemeli.

Uyku düzenim yaklaşık bir yıldır aynı ama hala alışamadım.Gece ikiye doğru yatıp okul zamanı yedi gibi kalmaya çalışıyorum.Asla kendim kalkamıyorum tabi,uykum bir hayli ağırdır da...Ders çalışmayı da fazlasıyla etkiliyor.Her masa başına geçtiğimde esniyorum.Bir yerde okuduğuma göre bunun beyni istemediği bir şeyi yaparken kendini uyuşturmasıyla da ilgisi var.Uykuyla da birleşince bazen öyle üşeniyorum ki anlatamam.Bir de sürekli şunu sorguluyorum ''Acaba verimli miyim?'' Abim sen onu düşünme bana sor ben sana söylerim dedi.Öyle yapmaya başladıysam da sürekli bir sorgulama halinde ders çalışıyorum ve bu da beni geriyor.Sabırsızım sanırım her şey için.Bir an önce şu sınava girip hayatımın yeni bir dönemine girmek istiyorum.Sadece sevdiklerimin olacağı,geçmişteki kırgınlıklarımı yeni ambiyanslarla tamir edebileceğim ve hedefimdeki yerde olacağım sakin bir hayat.Bunu o kadar çok istiyorum ki...Herkes ektiğini biçiyorsa hayatta ki bu böyle,bunu hak ettiğimi de düşünüyorum.Hak ettiğimizi düşünmek umarım hadsizlik değildir.

Geçen hafta televizyonda ''Atölye'' adlı bir filme denk geldim.Ortalarında başlasam da konu beni direkt içine çekti.Tabi bir de Fransız oluşu.Yazarlık çalışmaları yapan bir grup genci anlatıyor.Yazar bir kadının eşliğinde buluşup grup şeklinde bir hikaye yazmaya çalışıyorlar.Konu tatlı tatlı ilerlerken karakterlerden birinin içindeki duyguların açığa çıkışıyla film bir anda gerilim boyutuna giriyor.Kötü yorumlar aldığını görsem de asla anlam veremedim.Zıt duyguların,olayların birlikte işlenilmesi bana her zaman anlamlı gelmiştir.Hayatın kendisi böyle değil mi çünkü? Her şey zıttı olmadan bir hayli çiğ.

Filmdeki gençlerin yazarken görmek içimi kıpır kıpır etti.Resmen yazmak için can atmaya başladım.O gece olmasa da birkaç gün sonra elimde kalemi alıp aniden bir şeyler yazmaya başladım.Sıfır kurgu ve karakter düşünmeden başladım.Üç dört küçük defter sayfası ilerledim.Tekrar tekrar okudum,değişmesi gereken kelimeler tabi var ama kurgu hayalimdeki gibi çıkarsa çok hoş olur.Günlük yerine yazabileceğim bir kurgum var artık.Fakat kendimi hikayeye özne yapmamak için de elimden geldiğince fikirlerimi soyutluyorum.Kahraman bakış açısı yerine ilahiye döndüm mesela.Kahraman bakış açısı kolay gözükse de bir yerden sonra işin içinden çıkamıyordum.İlahi daha fazla keyif vermeye başladı.Yönetici direkt sensin,her karakterin ayrı ayrı duygusu ve bağları senin elinde...Bakalım nasıl olacak bu sefer.Yazmaya başladıktan sonra olay sizden çıkıyor.Kurgu kendi geleceğine karar veriyor sanki.Olmamışsa bir yerde patlak verecek zaten,o yüzden ''Bakalım''.


L’atelier

Edebiyat yazılısı için not çıkardım,onları tekrar etmem ve test çözmem lazım.Önümüzdeki iki hafta hatta üç hafta yazılılarım var.Okulu eskisi kadar önemsemiyorum.Elimden geleni yapmaya çalışacağım sadece,bu sene bana bol bol şans dilemeniz;dua etmeniz lazım! :')

Bu haftalık böyle kısa olsun,telafi edeceğim.

çav.


P.S Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!







21 Ekim 2018 Pazar

Monoton Hayat,Ders Çalışma ve Bir Aydınlanma Daha ☕


Umarım yazmayı unutmamışımdır :')

Günler olabildiğine monoton geçiyor.Odam,okul ve dershane arasında mekik dokuyorum.Tüm senenin bu kıvamda geçecek olması yavaştan bunaltmaya başladı fakat yine de fazla odaklanmak istemiyorum bu duruma.Abim ''robot olmaya çalış biraz'' demişti.Dramatik ruhumun ekstradan beni yormasına izin vermemeliyim ama işte hayat.Olacakları engelleyemiyoruz,bilemiyoruz;hislerimizi zamana göre ayarlayamıyoruz.Tam tersi,onlar bizi zamana göre şekillendiriyor.

Son haftalarda daha önce hissetmediğim bir ruh haline büründüm.Adını koyamıyorum.Sanırım bir tür alışmışlığın verdiği duygusuzluk gibi.Endişelerime bile o kadar alışmış hissediyorum ki onları durdurmak için uğraşmıyorum.İçimdekileri dillendirmek istemiyorum.Dün bir tabak yemeği yere düşürdüm.Mutfak halısı hatta dolabın içi bile mahvoldu.Öylece durdum,hiçbir şey olmamış gibi bir saat temizledim.Oysa çok büyük bir tepki gösterip sinirden kudurmalıydım.Fakat çok normal bir şeymiş gibi umursamadım.Çünkü şunu öğrendim sanırım: Her şeyi kontrol edemeyeceğim.

Hayatımda olan her şeyi kontrol altında tutmaya çalışmak beni bıktırdı mı? Yoksa şu an buna ayıracak enerjim mi kalmadı? Bilmiyorum.Fakat artık her şeyi kontrol etmek için uğraşmak istemiyorum.Her şey benden bağımsız da olabilir,bu kadar önemli görmemeliyim kendimi.İnsanların bana davranışı onlarla ilgili,kontrol edemem.Dünyada olan olumsuzluklar dünyayla ilgili,tek başıma engelleyemem.Yere düşen tabak sakarlığımla ilgili,zamanı geri alamam...daha bir sürü şey.Her şeyin benimle ilgili olmadığını anladım işte.Bunu keşfetmek biraz acı oldu çünkü kontrolün mutluluk getirdiğine inanırken beni ne kadar yaraladığını fark ettim.Belki de önemli olan bunu fark ettikten sonrası,geçmişteki kendimden özür diliyorum.Seni daha fazla mutsuz etmek için elimden geleni yapmıştım,hala yapıyorum.

Ders çalışma konusunda işler rayına oturdu gibi.Programımı kendim yapıyorum.Hazır bir programa uymak çok daha gerici geliyor.Kendi programıma daha rahat uyuyorum.Sınavlarda henüz istediğim noktaya gelemesem ve bu yüzden üzülsem de sınav mantığını kavradığımı biliyorum.Az çok soru tiplerine aşinayım,bazılarını bu şekilde çözüyorum.Bu da önemli bir adım zannımca.

Kendime karşı dünyanın en kaba insanıyım dezavantajım bu.Mükemmelliyetçiliğim yaşamdan zevk almamı,kendimi kutlamamı engelliyor.Bir sınavda çok başarılı olsam da istediğim sıralama gelmeyince sadece ''hım,iyi.'' oluyorum.Ya da amaçladığım şeyleri elde edemeyince iç sesim dünyadaki en salak,değersiz ve çirkin insanı olduğumu fısıldıyor.Bunu durduramıyorum.Şu anda bulunduğum noktadan tatmin olma hissi nedir bilmiyorum.Bakın en büyük problemim bu sanırım.Şükürsüzlük.Evet sanırım tek karşılığı bu.Nankörlük ve vefasızlık en nefret ettiğim iki şey fakat iş kendime gelince hem nankörüm hem de vefasız.Geçmişte neleri atlattığımı ve başardığımı unutup sadece mevcut durum üzerinden ruhuma yükleniyorum.Bunun bir sonu gelmeli.Bu da ancak bu şekilde yüzleşerek olabilir.


🌻☕🌻


🌻☕🌻


🌻☕🌻


🌻☕🌻



Geçen cumartesi gecesi ''The Craft'' isimli bir film izledim.Bir grup genç cadı kadını konu ediniyor.90'larda geçmesi ve konunun cadılık olması her şeyi çok daha güzel hale getirmiş.Moda anlamında da ikonik bir film,kostümlere bayıldım.Mean Girls kıvamında ilerlese de sonlara doğru işlerin o şekilde değişeceğini asla tahmin etmezdim,vurucu bir sonu var en çok da bunu beğendim.Cadılık konusu da ekstra bir ilgi çekici zaten.Mutlaka izleyin derim.Kaliteli bir çerezlik film,kafa dağıtmaya birebir.

🎃🎃🎃


🎃🎃🎃

Can sıkıntısından geceleri Fransızca öğrenme videoları izlemeye başladım.Japoncayı unuturum diye ödüm koparken farklı bir dile merak sarmak tam benlik bir maymun iştahlılık.Şu üni. senesini de sağ salim atlatabilirsem Japoncaya tekrar odaklanacağım.Bundan sonra dil öğrenirken ekstra kasmama kararı aldım.Mesela Fransızcayı sadece öyle böyle öğrenmeye çalışacağım.Dün tanışma şekillerini vs. öğrendim.Telafuzu taklit etmeye dayalı ve eğlenceli olsa da grammar'i oldukça zor.Abartmaya gerek yok,o derece öğrenmek istediğim bir dil de değil.İtalyanca için de birkaç video izledim,o daha kolay fakat sanırım Fransızca bir tık daha hoş.Her dilin kendi içinde bir mantığı oluşu bana haz veriyor.Bir kelime bile öğrensem kullanmak için sabırsızlanıyorum.

Bugün dershaneye gitmedim.Hava oldukça kasvetli ve buna rağmen günü değerlendirmem lazım.Her gün dün yaptıklarımın bir üstüne çıkmak için çabalıyorum.Beni zorlayan şey çabuk sıkılmam ve geometri.Evet geometri.Eskiden sevsem de şu an işkence gibi geliyor.Matematik çok daha keyifli.Edebiyatı da seviyorum,sosyalin birçok konusunu defalarca görmemiz bayıyor.Sanırım hayalimdeki ve hedefimdeki meslek avukatlık olmasa sayısal okuyabilirdim.Ya da şuan işin içinde olmadığımdan öyle hissediyorum.Her neyse,çalışmam gereken uzun bir gün var.Yarın pazartesi,ağh...OM...

Herkese huzurlu,sakin ve umut dolu haftalar diliyorum.

Çav.