Umut Durakları
11 Aralık 2024 Çarşamba
Avukat Olmak, Genç Yetişkinlik ve Birtakım Şeyler
23 Mayıs 2024 Perşembe
Gelişmeler 23.05.2024
Bir anda başladım yazmaya. Çalışma hayatı çok yorucu blog. Hukuk çok zor. İnsanlarla uğraşmak çok zor. Memurlara laf anlatmak çok zor. Özel sektör çok zor. Zaman durmuyor gibi. Sürekli bir şeyler yapmam gereken ve bir şeylere yetişmem gereken bir sarmalın içindeyim. Kaçmak istiyorum ama kaçamıyorum.
Mesleğe atılmadan önce de avukatlığın zor olduğuna emindim ama böylesini hayal etmiyordum. Tek tek anlatasım hiç yok çünkü kendime kural koydum mesai bittiği an iş adına konuşmak yok. Fakat mümkün olmuyor. Arkadaşlarımla tek sohbet konumuz bile davalar, dilekçeler ya da vs. şeyler. İmdat. Hobilerimi özledim. Kitap okumak ve yazmak bile itici geliyor artık çünkü zaten sürekli bunun içindeyim.
Şimdi çok isyan edince mesleği sevmedim gibi oldu. Sana İstanbul'a geldiğim süreçten beri yaşadıklarımı anlatsam bana dersin ki ''Hala neden orada duruyorsun?'' Bu sorunun cevabı hala hayallerimde saklı. Beni üniversiteye sokan, mezun ettiren ve İstanbul'a getiren o hayallerimde. Şimdi geriye baktığımda pişmanlıklarım var blog. Mesela buraya sadece 1 haftalık için gelmişken bir anda iş bulup ev bulunca 2 hafta farklı arkadaşlarımda 3 ev gezdim. Yol bilmediğim kocaman bir kent, ben, valizim...Sonra kendi evime çıkıp elektriksiz kaldım. Diğer hafta işten bir geldim baktım hırsız girmeye çalışmış. Ne acelem varmış Allah aşkına? İşte kimse söylemiyor ki DURSANA. Öylece atılmışım. Zaten kanımda bu var, hızlı ve güdüsel başlamadığım hiçbir olay yok. Çok isterdim mantıklı-makul olmayı. Belki de benim başarma tarzım budur. Neyse. Sonra ilişkisel çok kötü bir dönemim oldu. Nasıl dayanmışım? O psikolojide öyle korkunç ötesi bir iş yerinde mesleğe atılarak ve tek başıma yaşayarak...Nasıl? Öpesim geliyor kendimi. Sonrasına bir mobbing deneyimi, fena...Çok tek kaldım blog. Zor anlarımda çok tek kaldım. Öyle buhran içindeydim ki...Böyle zamanlarda tek kalınca devam etmek zorunda olan siz olduğunuz için bırakamıyorsunuz hayatı. Eğer birisi tutsa bırakacaktım ucundan. Günün sonunda geldiğim yerden memnun muyum şimdi? Sayılır. Arzularım tam karşılığını bulamıyor. Çevrsel faktörler elbette etkili. Mental olaraksa hayal kırıklıkları fena. Yorucu bir şehir. Bazen sessizlik özlemi çekiyorum. Böyle sessiz, huzurlu ve sakin bir hayat nasıldı unuttum. Stresten vücudumun vermediği belirti kalmadı. Evimin küçüklüğünden yoga yapacak ferah bir alan bile yok. Bu noktadan zıplayacağım. Şükrediyorum bir çok şey için. İstediğim yerdeyim, bunu istedim ve istediğim her şeyi elde ediyorum. Bu kadar azimli ve tutkulu olmamı beklemezdim. Cittaslow bir şehirden buraya uçuşum sürüden atılmak gibiydi. Hallediyorum. Şimdi önümde daha önemli aylar var. Sevgilimle hayat kurmak, ruhsatımı almak ve kariyerimi maddi manevi arzu ettiğim noktayla taçladırmak. Bir de şu mentali toparlamak, kalıcı şekilde. Şans dileyin bana, size ihtiyaç duydum ki yazıyorum belki de. Hani böyle ''eski hayatı özlemek'', onda konfor bulmak.
Öyle spontane yazdım ki buralarda kim var en son ne yazdım neler oluyor bilmiyorum. Bu blog benim avukat olduğumdan haberdar olmayı ve yeni fotoğraflarımı görmeyi hak ediyordu. Değil mi?
Sevgilerimle,
Anıl
<3
9 Kasım 2023 Perşembe
Buradayım, tekrar.
5 Aralık 2022 Pazartesi
Bir mucize bekledim meğer mucize benmişim.
Hava soğuk, ekose battaniyemi kucağıma serip uzandım. Bir şeyler izlemeye karar vermiştim ki ambiyans beni yazmaya itti. Ne haldeyim merak ediyorum.
Yeni bir mindset oluşturmaya çalışıyorum çünkü önceki tuzla buz olmaya çok müsait. Biri, bir şey, olumsuzluğu o'su dokunduğu an dağılıyordu. Sıkıldım. Dünya buna okay bir yer değil. Naif olmakta problem yok ama işlevsel mi? Zannetmiyorum. Terapistime sürekli ''ama onlar...'' diye cümle kuruyordum. Bana en sonunda dedi ki: Farkında mısın sürekli onlar gibi olmak istiyorsun. (Onları pek açmayacağım.) Evet çünkü böyle kazanıyormuş gibi hissetmiyorum ve kaybetmeyi sevmem. Hayatı yarış gibi mi görüyorsun derseniz ortada üzüntüm söz konusuysa evet. Katlanamıyorum üzülmeye blog. İniş çıkışlar muhabbetini biliyorum. Fakat sanki o kadar uzun bir zamanı melankoliyle geçirmişim ki artık sadece neşeyi hak ettiğimi düşünüyorum. Bunun bozulması beni öfkelendiriyor. Duygu durumlarda uzun süre kalmayı sevmiyorum. Geçmişle bağlarım hemen şu an kopsun istiyorum. Olmuyor. Olmayacak bir şeyi de istediğimi biliyorum. Fakat hem geçmişi hem bugünü aynı anda yaşamak katlanılmaz bir şey. Doğrusu ne bilmiyorum zaten duygularımda hep bir doğru-mantık arıyorum. Halbuki diğer insanlara karşı olabildiğince empatik yaklaşırım, en saçma şeylerini bile normal görürüm. İş kendime gelince prof. kesiliyorum. Hayır şu an buna üzülemezsin, hayır o kişiyi düşünemezsin, hayır şu an bunu yapmalısın...Değiştim ama buna eminim. Beni gerçekten yıkabilecek şeyleri artık daha büyük bir olgunlukla değerlendirebiliyorum. Karakteri güçlü biriyim blog hiç kem küm edemeyeceğim bu konuda. Hatta kendimi haddinden fazla tanıyor ve biliyorum. En depresif anlarımı hep buraya yazdım, yer yer gidip okuyorum. Kendimi tokatlayasım falan var. Kalk ayağa ya en güzel yaşların! Ne bu melankoli ne! O zamanlar da ondan haz alıyordum herhalde işte. Art arda yaşanan kötü tecrübelerimi şimdi daha sağlıklı değerlendiriyorum ve bu kendime olan sevgimi büyütmeme yol açtı. Her depresif dip anımdan sonra bir başarıyla taçlandırmışım. 17 En kötüsüydü mesela yine de o yıl ne lazımsa devam etmişim sonuçlandırmışım. 19 Felaketti ilk panik atak, ağlaya zırlaya da olsa dönemi kapatmışım. Kendimden hiç ödün vermemişim biliyor musun? Ne yaşanırsa yaşansın inançlarım ve benliğim öyle sağlam ki şu an bile koruyorum o Anılı. Fakat koruyamadığım bir taraf oldu blog. Kendime merkezlenmekten vazgeçtiğim, ideallerimi görmemi engelleyen o tarafımla defalarca karşılaştım; yeni meselem oluverdi. Duygularımın beni kontrol etmesine artık izin vermek istemiyorum, onları kontrol edebilecek kadar iradeli olmak istiyorum. Dev bir istek, benim gibi biri için radikal bile denebilir...Üst versiyonum olsa ne yapardı? Benim hayal ettiğim o Anıl bu durumla karşı karşıya kalsa ne yapardı? Bunu düşünüyorum, öyle hareket ediyorum. Çok şey istiyorum, şimdiden gerçek olduklarını görebiliyorum.
Hafif bir baş ağrım vardı, yazdıkça hafifledi sanki. Dijital günlüğüm iyi ki var. Burayı ve okuyanları gerçekten seviyorum. Bu konuda fazla düşünürsem gözlerim bile dolabilir, o derece.
Sizden haber almak istiyorum, yorumda buluşabilir miyiz?
Çav.
Sevgiler.
26 Temmuz 2022 Salı
Yaz, Astroloji ve Birtakım Haberler
''The Lost Daughter''ı izledikten sonra bana bir yazma isteği geldi. Yunan adaları, güzel sinematografi ve hisli senaryo...artblock yazı yazanlarda da oluyor bence. Kıramıyorum bir türlü. Kırmak istiyor muyum? Onu da bilmiyorum.
Önceki yazıda İstanbuldan bahsetmiştim uzunca. Staja gittim, birçok yeni tecrübe, insan, olay...Bir anda hepsini yazınca ''too much information'' gibi geldi, yayımladıktan birkaç saat sonra sildim. Böyle bir döngünün içindeyim. Yazmak istiyorum ama bir şey beni itiyor, yazdıklarımı beğenmiyorum siliyorum. Sanırım yazmak hep biraz kendine yaklaşmak, kendini deşmek hatta bir anlamda. Bunu istemiyorum belki de. Hayat çok hızlı akıyor, yetişmek gereken çok şey var...seneye mezun oluyorum mesela planlamam gereken bir hayat beni bekliyor. Bu akış içinde yazmak, daha doğrusu benim yazmaktan anladığım, hep bir miktar inziva gerektiriyor. Çünkü melankoliden besleniyorum. Roman, senaryo, blog yazısı ne olursa olsun biraz o ruh halinde olmam gerekiyor. Şu an pek değilim ama dedim ya filmin etkisiyle yansıtma yapıyorum. :)
Yaz kendini gösterdi. Son iki üç gündür felaket sıcak. Tatilde değilsen sıcakların anlamı yok o yüzden memnun değilim. Pek bir şey yaptığım söylenemez. Astroloji bilgimi ve ilgimi gelire çevirmeye çalışıyorum yavaştan. Geri dönüşler çok güzel blog bu kadar beklemezdim. Ocak ayından beri aktif olarak ilgileniyorum, kendi çapımda okumalar yaptım videolar izledim haritam da oldukça yatkın...hayatmın şu an önemli bir kısmını kapsayan bir hobi. Ha ben belki tanıyorsundur dönem dönem çok sevdiğim şeyleri buz gibi bırakabilirim. Bu sefer farklı, beni olgunlaştırdığını hissediyorum. Uzun zamandır yapmam gereken bir şeyi bulmak gibi. Reklam geçeyim mi izninle?
AD: Doğum haritası/ Solar Harita (1 yıllık öngörü haritası)/ Lunar Harita (1 aylık öngörü haritası) danışmanlıkları almak istersen bana hopefulsalad@hotmail.com adresinden ulaşabilirsin. Detayları paylaşırım! (Ses kaydı yoluyla yorum yapıyorum tanışmış da oluruuz!)
Cumartesi abimin nişanı var. İnanılmaz geliyor. İlk kez bizim çekirdek aile olarak böyle bir olayımız var. Gün boyu sadıç(?) olacağım. Kıyafet seçmek ne zormuş, hepimizde biraz gerginlik var. Umarım her şey güzel geçer, mutlu bir başlangıç yaparlar. Çok tatlılar görmen lazım...
Özellikle İstanbul tecrübesinden sonra daha güçlü biri olduğumu düşünüyorum. Ruhsal anlamda toparlamaya vakit bulamadığım bazı şeyleri atlattım. Akışta kalmanın en büyük ilacı çalışmak. Ne iş olursa olsun bir odağının olması. Stajdayken cildim daha güzeldi mesela, şimdi yine saçma sapan sivilcelerle uğraşıyorum. İnsan kendine aşırı odaklanmamalı diye bundan diyorum. Halledeceğim. Birkaç meseleyi daha çözdükten sonra çok ferah bir akla erişeceğim. Büyük bir sözden ziyade bir plan bu inan...
Siz nasılsınız? Her defasında burada mısınız diye yoklayasım geliyor. Eski yazılar hala okunuyor. Bazılarına bakınca bir ''çocuk'' görüyorum. Çok kırılganmışım blog. Çok üzülmem, çok dert etmem ve çook hisli olmam ne normalmiş. Yine de her zaman kendim olmuşum. Hiçbir tecrübenin ''ben de onlar gibi olacağım''a evrilmesine izin vermemişim. Tipim...ay bence o felaket eski fotoğraflara bakınca ağağağ diye çığlık atasım geliyoor :D
Benden haberler bu kadar :) Bir ara film konuşayım yine. En sevdiğim biliyorsun. Bu yıl pek izleyemedim yoğunluktan gerçi ama çıkar yine.
Sizden haberler almak beni mutlu eder!
Kendinize cici davranın.
Çav.
11 Nisan 2022 Pazartesi
22. Yaş Yazısı
Nasılsın blog?
İçimden yazmak geldi. Bu his uzaklaşmadan işe koyulayım bari dedim.
5 Nisan doğum günümdü. 22 Yaşına girdim. Her doğum günümde özel yazı yazardım, kaçtı artık ama yine de bu yaşa da değinmek istedim. Kendime öyle güzel bir arşiv oluşturuyorum ki aslında şöyle 30'lara geldiğimde ilmek ilmek yaşamımı gördüğüm bir defterim olacak. Ben 30 olunca dünyanın hali ne olur bilmiyorum tabi ama...bloğu arşivlesem mi? overthink geldi durduk yere lol.
Doğum günüm güzel geçti, arkadaşlarımla eğlendim, şarabımı içtim, dans ettim, uyumadan önce meditasyonumu yaptım...21 Benim için hem en zor hem en güzel yaştı. Çok değiştim blog. Karantinadaki ben ve sonraki ben bambaşka insanlar sanki. Her yaşta ''geçen seneki gibi değilim'' hissi olurdu ama bu farklı. Tip olarak da çok değiştim çünkü. Uzun yıllar görmeyenler ohoo sana ne olmuş vs. oluyor mesela. Kilo aldım, yüzüm daha bir oturdu...büyümek işte aslında. Sosyalleşemediğimiz bir dönemden sosyalleşmeye ani geçişimizin de bu değişimde payı elbet var. Yeni eve çıkmak, yeni ilişkiler, arkadaşlarımla sonunda yüz yüze olmak, planlar, akademi...Her şey dolu doluydu. Zorlanmadım diyemem. Her şey çok yoğun, gerçek ve yer yer inciticiydi. Bir şekilde devam etmeyi öğretti bana hayat. Sen ne yaparsan yap o gün ya gül ya ağla her şeyin kendi içinde devam ettiğini öğrendim. Bu yaş bunun için vardı sanki. ''Büyümenin Sancısı'' isimli kitap bu yaşa kapak olabilir. Sorunların çözümü bir yerden sonra sana bakıyor. Sürüne sürüne de olsa bitirdim bir şekilde ama işte şimdi geriye dönüp baktığımda yaptığım her şey için memnun hissediyorum, pişmanlık bana göre bir şey değil zaten. Sadece bir de şunu öğrendim ki hayat aynı zamanda bir matematik. Hisleri güçlü biriyseniz bu matematiği lehinize çevirebileceğinizi düşünürken bazen zannetmekle kalıyorsunuz. Oyunu kuralına göre oynamanın gerektiği tiplemeleri belirledim aklımda. Pratikte göreceğiz. 22'de hislerimi biraz daha gölgeleyip mantığımı açığa çıkaracağım, hope so.
Kendim hakkında neyi seviyorum biliyor musun? Ne yaşarsam yaşayayım ki bazen gerçekten ağır hissettirenleri de oluyor, her şeye rağmen ''idealize ettiklerim''den kopmuyorum. Benim onların geleceğine inanacımdan hiçbir şey, hiç kimse alıkoymuyor. Daha pozitif bir insana dönüştüğüm doğru. Bunun güzel şeyler yaşadıktan sonra gerçekleşen bir şey olduğunu sanırdım fakat tam tersiymiş. Evren deneyimler sunar sen içinden geçersin sonra nasıl yorumlarsan hafıza onu öyle alır. Kendimi yaralamayı reddetmeye çalışıyorum. Kafam susmadığında onu mantık dizginine almak için uğraşıyorum. Bunda geliştim de. Bazen bazı şeyler sadece olur, bazı insanlar kötüdür, bazı olaylar yaşanmalıdır ve bazen böyle biri olmalısındır...akışta kalmak ne kadar önemli, o akışa tutunmaya çalışıyorum ve hiç de fena değilim.
Geçen tumblrdan biri çok güzel bir mesaj yapmış, uzun yıllar takip ettiğine ve benim onun hayatını değiştirdiğime dair...güzel dileklerde de bulunmuş. Öyle bet bir anda okudum ki gözlerim doldu. Duygusal bir eramdaydım zaten. Beni hala takip edenlerin, okuyanların olduğunu görmek bana geçmişimi hatırlatıyor; kendimle aramda olan bağı inşa ettiğiniz için hepinize teşekkür ederim...göz dolması deyince hiç ağlayamıyorum biliyor musun? çok kırıldığım bir anda bir kere ağladım genelde hep olmaması gereken anlarda oluyor zaten bu sefer de otobüstü...yoksa tenhada ühüleyip irl ben ağlamam diyen bir tipim. Ağlamak kötü bir şey olduğundan değil gerçekten zor ağladığımdan. Sadece içime aktığını hissediyorum ya da öfkeye dönüştürüyorum. Belki üzerine çalışılabilir bir konudur çünkü kolay ağlayabilenlerin daha sağlıklı duygular yaşadığını gözlemledim. Daha ''duygusal'' değiller ama orası ayrı, duygusal olmak empatikliktir. İnsanlar karıştırabiliyor...bu da böyle bir anektod olsun.
Yeni yaştan beklentiler mi?
Manifestlerimde saklı kalsın. :)
Hepinize sıkıca sarılıyorum,
çav.
***
Bunu iki gün önce yazıp bırakmışım. Şimdi ders dinlerken aklıma düştü ''aa bir şeyler karalamıştım sanki'' oldum. Okudum şöyle bir, ekleyecek bir şey göremedim. Finaller gümbür gümbür geliyor. Hiç sevmiyorum çalışmayı yalan söyleyemeyeceğim. Yine de yapmam gerekeni yapmam gereken zamanlar. Lütfen bana şans dileyin enerji yollayın şu sene ders bırakmadan su gibi aksın geçsin :(
Hadi kaçtım!
6 Şubat 2022 Pazar
MUBI'den Seçme Film Önerileri
Filmler hakkında konuşmayı özledim.
Tatilin başlangıcında bir MUBI hesabı açtım, sonunda, aslında amacım ''Merhaba Canım'' belgeselini izlemek olsa da derya deniz Fransız sineması listesini görünce bir miktar delirip onu unuttum. Herkese hitap edeceğini düşünmesem de sinemaseverler için güzel filmler seçilmiş. Olayı tam bilmediğim için örneğin Rohmer'in her filmi var sanıp sevinmiştim ama katalog gibi listelenmiş olsalar da izlemeye açık olanlar daha az sayıda. Yine de elinin altında böyle bir arşivin olması güzel. Eğer overall nasıl bir platform olduğunu merak ediyorsanız rahatlıkla önerebilirim.
Şimdi Ocak ayında izlediğim ve izlemeye değer gördüklerimin listesine gelelim:
SHIVA BABY
CIGARE AU MIEL
Kadın yönetmenlerden devam ediyoruz!
Öncelikle söylemeliyim ki bu filmi Letterboxd yorumlarına bakıp izlemek isterseniz bir miktar soğuyabilirsiniz. Fakat ben soğutan yorumları bertaraf etmek üzere yazacağım, bakalım.
Selma, entelektüel ailesiyle Pariste yaşan üniversite öğrencisi genç bir kadın. Ülkesinde radikal islamcı bir devrim yaşanırken biz Parisyen seküler bir ailenin kızının bu geleneksellik ve modernite arasında cinselliği-sevgiyi keşfedişini, anlamlandırmaya çalışmasını izliyoruz. Tam bu açıdan Kuzey Afrika-Ortadoğu coğrafyasının bize çok yakın olduğunu düşünüyorum. O doğu ile batı arasındaki çatışma en çok moderniteyi bir ucundan tutmaya çalışan genç nesilde hissediliyor. Değişim hegemoniktir, cinsellik de öyle. Gençlik devrim fitilini de bu keşfedişlerle birlikte yaşayarak yakmaya başlar. Yönetmenin Selma'nın hikayesiyle böyle bir bağ kurmaya çalıştığına inanıyorum.
Evet kabul, oldukça post kolonyal bir hava var. Örneğin Selma hiç de Cezayirliye benzemiyor, ailenin yaşayışı bayağı Fransız hatta onların Selma'ya görücü getirmesini falan izlerken garipsiyorsunuz. Yani evet sekülerizm geleneksellikten tamamen kopuş değil çünkü geleneksel olan her zaman ruhani değildir fakat kurgu bunu çiğ bir şekilde sunuyor. Bir türlü Selma'nın ailesiyle olan ilişkisine dair oturtulamayan şeyler var. Sanırım en çok bu açıdan kolonyal bakış hakim. Yani esmer tenlilerin en Avrupalı haliyle tanıtılması söz konusu. Türkiye'de yapılan filmlerde de buna rastladığımız için belki de garipsemedim.
Filmde bir cinsel saldırı sahnesi söz konusu. Bunun ne kadar gerekli olduğuna dair beni düşündürdü. Oldukça hassas olan bu sahnelerin kurguya kilit bir nokta katmadığı sürece ne kadar gerekli olduğuna ihtiyatla yaklaşırım. Şerh düşmek istedim.
Oyuncular arasında bizim Elio'nun annesi var! Kraliçe yine güzelliğini koruyor. En sevdiğim sahne de onun oldu. Cezayirde islamcıların kapattığı sokaktan türbansız haliyle korkmadan geçen kadın bir doktor olarak biz seküler Türkiyelilere gurur dolu bir an yaşatıyor şimdiden söyliyeyim, o kısa sahneyi iple çekin...