3 Ağustos 2025 Pazar

İlişkiler ve İlişkilerim Üzerine

Birkaç ay önce ikinci yılını kutladığım ilişkim üzerine yoğun şekilde düşündüm. Kendi ilişki geçmişime göz attım, çevreme de şöyle bir baktım.

Ben her zaman umutsuz bir âşık oldum. Sevmeyi ve sevilmeyi bir konsept olarak gördüm. Kişiye değil, olaya odaklandım. Duygularıma, tüketilebilecek bir şeymiş gibi baktım. Hâlâ zaman zaman öyle bakıyorum. İlişkimdeki huzurlu anlar, benim "tüketebildiğim" anlar; konsept bozulduğunda ben de bozuluyorum. Bu döngüye beni sokan şeyin ne olduğunu bilmiyorum. Belki kötü tecrübeler, belki yaşanmış bir kırılganlık. Hiç fikrim yok. “Benimle güzel bir ilişki yaşanabilir” diyorum ama bu sağlıklı bir ilişki olur mu, sanmıyorum. İşlerin yolunda gitmesi, hayatın diğer alanlarında olduğu gibi, ilişkide de beni kaygıya düşürüyor. “Fazla mı güzel? Yoksa sadece bozacak detayı mı göremiyorsun?” gibi düşünceler sarıyor içimi.

Uzun süreli bir yalnızlık da yaşadım. Hatta bir dönem, yalnız kalmaya tamamen ikna olmuştum. Şöyle bir mantığım var: Bir olay bana hayalimde yakışıyorsa olur, yoksa olmaz. İlişkilere kendimi yakıştıramıyordum. O kadar kontrolcü bakıyordum ki, o kişi bir türlü yanıma “yakışmıyordu.” Tam anlamıyla bir idealize etme haliydi bu. Sonra düzenli bir ilişki öylece geldi. Bir şehri terk etmeden önceki son hafta. İmkânsız dediğim bir anda. Ardından uzaktan geçen bir yıl. Bir büyük travmatik olay. Barışma. Devamlılık. Artık yıllardır evli gibiyiz. Bam! Bir anda. Şimdi yalnızlığı unuttum. Flört, birinin olmadığı, sadece hobilerine sahip olan Anıl... Sorumlulukları yalnızca kendine ait olan bir hayat; sadece bir kişiyi düşünen bir benlik... Ne kadar uzak geliyor şimdi. O yüzden ilişkisizlikten yakınanlara şöyle diyorum: Tadını çıkar, her şey bir günde değişir, insan her şeye alışır.

Bu tür cümleler geleneksel ilişkilerdeki “Ehehe, bekar günleri özlüyorum.” havasını taşıyormuş gibi olabilir. Ama hayır. Bunlar sadece çıkarımlar ve yad edilen bir geçmiş. Fazlası değil.

Aşkı önemsiyorum. Hayatta tek olmamayı önemsiyorum. Güvende hissetmeyi önemsiyorum. Ama aynı zamanda, önemsediğim bu şeylerin hepsi beni güçsüzleştiriyor. Sevmek, önemsemek ve umursamak bir anlamda gücünü paylaşmak. Hayatına dahil ettiğin her insan — hele ki aynı yatağı paylaştığın biri — gerçek bir enerji aktarımı yaratıyor. Sakral çakra mıydı, kök müydü... İşte onun tam aktarımı. Üstelik bu aktarım kontrolsüz ve sağlıksız bir ilişkide daha da yoğun oluyor.

Modern bir ilişkiye sahip olduğumu söyleyemem ki, “Ayrı dünyaların insanıyız,” diyebileyim. Ben ilişkilerde sıradanlığı ve normları seviyorum; bunların korunması gerektiğine inanıyorum. Her alanda rekabetçi olsam da ilişkide rekabet değil, farklılıkların dengesi olması gerektiğine inanıyorum. Partnerim benden bir adım önde olmalı. Onu bir arkadaşım olarak seçmek zorunda değilim (ki çoğunluğun aksine, “arkadaş gibi olmak” beni düşürür). Birimizin son sözü söyleyebilmesi yeterli. İlişkisel bir diktatörüm. Demokrasiyi rafa kaldırdım.

Nasıl bir ilişkide olduğumu merak ettiniz bence.

Benimle birlikte olmanın kolay olmadığını biliyorum. Geçimli biri değilim ama en azından sonsuz anlayışlıyım. Dürüstlük ve açıklıkla gelinen en absürt şeyi bile değerlendirebiliyorum. Avukat refleksiyle yargılayıcı ve sinirliyim ama sevmeyi ve sevişmeyi biliyorum. Her zaman pozitif ve destekleyici değilim ama pragmatistim; gerçekçi fikirlerle rehber olabiliyorum.

Sevgilim bloğumu biliyor ama okumaya üşenecektir.

Ben sizinle konuşmuş oldum.

Ya da sadece kısa bir mesaj olarak alın.

Çav.

Muah.

(Bu yazıyı chat gbt'ye Türkçesel düzelttirdim, itiraftır.)

7 Haziran 2025 Cumartesi

Birtakım Dönüşler, Avukat Serzenişleri ile Niyetler

 Sex&City'e başlamıştım yazasım geldi. Bu pc garip geliyor. Ofiste kullandığım klavyeye alışmışım, elim tekliyor. Bayramı tek geçiriyorum. Az bir süre için yolculuk yapmak istemedim.  İstanbul sessiz ve sakin. Keşke hep böyle olsa. Kirli ve yorgun hissettiriyor her mesai çıkışı. Bir kaos içinde birkaç güzelliğe tutunarak ilerlemeye çalışıyoruz. Neyse.

Hayat nasıl gidiyor blog? Benim yerinde; aslında zor ve yorucu olsa da alışmışlık içindeyim. Avukat olmak alıştıkça kolaylaşmıyor, tam tersine sorumluluk alanın genişleyip iş yükün artıyor. Hallediyorum ama galiba. Bazen hiç istemiyorum biliyor musun? O mailleri cevaplamak, o telefonu açmak, o duruşmaya çalışmak, o hakime dert anlatmak...Sessizce günlerce durmak, insan sesi duymak istemiyorum. Sürecin bir parçası elbette. Düşünsene işin dert dinlemek, kişinin kendi çözemediği dertlerine çözüm üretmek üzerine bunu mükemmel şekilde yapmak. Hata kaldırmıyor bu meslek. Her hata gibi olan şeyde anksiyete krizi yaşamaktan mide hastası olmaktan korkuyorum. Kendime nefes almak için bir alan bulmam gerekiyor. Her meslektaşın bunu bulması lazım. Ben tekrar dergilere modaya falan döndüm. Yandaş mandaş da olsa Vogue almaya başladım. Kumaşlar, markalar, lüks...unutturuyor stresi. Bazen keşke bir şansım olsa ve sadece sevdiğim şeyden para kazanıp sabaha bir stresle uyanmasam diyorum. Öyle deyince karamsar mı geldi? Seviyorum mesleğimi merak etme. Kazanmanın hazzı, bir şeyi sonuçlandırdığında mutluluğu ve emeklerinin somut karşılığını almak; akıl oyunları ile sürekli tetikte olduğun bir avcılıktan beslenmek...bunları da yapıyorum, zevk alıyorum. Ne zaman bu zevkle konfor birleşecek biliyor musun? Kendime ait bir ofisim olduğunda. Bolca hayalini kuruyorum hatta hayalden öte planlıyorum. Diğerlerine benzesin istemiyorum. Sıkıcı bir ofis olmayacak. Kendine ait çözüm yöntemleri ve marka değeri olacak. Evet burası O'nun dilekçesi evet bu davaya O bakar denecek. Falcı 2027 yılını işaret etmişti. Tam benim hayallere denk gelen yıllar. 2027-2028'de burada ofis fotoğraflarımı paylaşmam için bana bir dua dilek bir şeyler gönderir misin? Tam şu an, aldım ve kabul ettim.

Ne kadar çok işten bahsediyorum. Çünkü başka bir hayatım kaldığını da söyleyemem. Uzun mesai saatlerinden bana kalan eve gelip bir şeyler yiyip yatağımda varoluşumu hatırlayarak dinlenmek. Ekstra enerji bulan kişilere hayranlıkla bakıyorum. İşten sonra spor falan. Öylesine yoruluyorum ki sabahları yakın diye işe taksiyle gitmeye başladım. Elimde olsa işte uyuyup kalkarım yarın geliyorum yol çekemem falan diye. Düşün. Bahsedilecek farklı şeylerim de var tabi de...

Yeni ev bakıyoruz sevgilimle mesela. Kiralar korkunç durumda biliyorum. Karşılayabileceğim kıvamda olanlarda da ben beğenmiyorum. Bir şeylerden feragat etmek zorundasın insanca yaşam için. Bulunduğum semtten ayrılasım yok o yüzden dar bir çevreden bakıyorum. İnsan kitlesi benim için çok önemli. İstabul'da kirayı eve değil güvenliğine veriyorsun aslında. O da birçok şeyden değerli; maaşımın yarısından fazlasını alan bir bedelden bile. Sıçrama yakalamak lazım. Bir şeylerin tutup seni zirveye atması lazım. Ya da biraz kötüleşmen, gözünü pek hale getirmen lazım. Yoksa İstanbul'da hayatta kalamazsın. Çok zengin tanıdım, hiçbirinin tertemiz bir hikayesi yok. Sermayeyle doğanları ayırıyorum. Gerçi onların bile yok. Ben mi neyi tercih ederim? Konforumu. Tam konfor ve full huzurlu bir hayat için ne gerekiyorsa yaparım. Eski Anıl ne derdi? Bence daha idealisttim. Kurallarım ve değişmezlerim vardı. Hayat deyim yerindeyse döve döve yıktı hepsini. Köşelerimi zımparalayarak ovalleştirdi. Biçimsizleştim. Yeni bir kap arıyorum kendime. Şu an sığdığım bir noktada değilim. Neyi seviyorum? Nasılım? Gerçekten ne istiyorum? İnan bu soruların bende cevabı yok. Yukarıda düşlediğim şeyler mi? Oyunun parçası gibiler. Azıcık derine inme, azıcık felsefe yapmak beni yorar. Maddeye döndüm...Belki de o yüzden sana tekrar yazmak istedim. Sen anlıyorsun neler dönüyor. Bir yandan da besliyorsun beni. Doymuş ayrılıyorum buradan. Yazmasam da arada kontrol etmem de bu yüzden. Hala okunuyorsun. Eski yazılar almış başını gidiyor. Ayda 3000 okunma hiç fena değil unutulmuş bir yer için. Alınma lafın gelişi "unutulmuş" diyorum. Burası benim dünyaya bıraktığım bir eser. Unutulmayacak.

Hava serinledi gibi, fanı kapattım. Yaz kış demeden sıcak kahve içtiğimden yavaşça bir yudum daha aldım. Biraz kitap okur bir korku filmi seçmiştim onu izlerim. Tatillerde sabahlama huyum değişmez. Geceleri seviyorum ben. Nispeten sessizlik, özgür iradenin ortaya çıkması, Tanrının seni daha çok duyduğuna inanmak ee bir de gece yemekleri tabi ki.

Aşağıya şu anki evimden çok random bir fotoğraf iliştireyim mesela bugün bunları yazarken nasıl bir yere bakıyorum gör; diğer foto da güncel hallerimden olsun.

Yazın bana, özledim sizi. Fikirlerinizle ışık tutun, parlaklığımı açın.

Sevgilerimle,

Çav.



Çok küçük olmasa bu evden çıkmazdım.


İstanbul Anadolu Adliyesinden. Favorim Çağlayan.